Başbakan Erdoğan, Al Jazeera televizyonuna verdiği mülakatta, “Ben yolsuzluk dendiğinde şunu anlarım; devletin kasası soyuluyor mu soyulmuyor mu?
Radikal Gazetesi yazarı Uğur Gürses bugün yazsısında yolsuzluğu yer verdi.
"Ayakkabı kutusu içerisinde söylenen olaylar, Halk Bankası’ndan alınan ya da soyulan para değildir” diyordu. Peki, gerçekten de
- yolsuzluk nedir?
- Nasıl tanımlanabilir?
- Ne olursa yolsuzluk tanımına girer?
- Bu konuda, kabul gören uluslararası bir tanım var mı?
Bu soruların yanıtı, Başbakan Erdoğan’ın belki de masasında duran bir dokümanda veriliyor aslında. O da, geçen yıl Eylül ayında St. Petersburg’da yapılan G20 toplantısında liderlere sunulan bir rapor. Bu rapor, sonuç bildirgesinde de yer alan ‘yolsuzlukla mücadelede yoğunlaşma’ maddesi için hazırlanan doküman temelde.
DAR ALANA HAPSEDİLMİYOR
G20 liderlerine dağıtılan dokümandaki yolsuzluk tanımı şöyle; ‘kamu gücünün özel kazanç için kötüye kullanılması’. Yani Başbakan Erdoğan’ın kendince dar alana hapsettiği bir tanımlama değil. Nihayetinde kamu gücü kullanılarak özel kesimde birilerine ekonomik kazanç sağlaması için ille de devlet kasasından para çıkması gerekmiyor. G20 için hazırlanan raporda, yolsuzluk 3 ana grupta tanımlanıyor.
Birincisi rüşvet; bireyler ya da şirketler tarafından kamu görevlilerine, kendi sorumlulukları altındaki yönetsel kararları etkilemek için yapılan ödemeler, rüşvet olarak adlandırılıyor. Rüşvet, hükümet düzenlemeleri ya da faaliyetleri kapsamındaki yönetsel kararlara dönük oluyor.
İkincisi kamu varlıklarına dönük hırsızlık; kamu görevlileri tarafından zimmete geçirme ya da kamu ve özel danışıklı biçimde yapılan yolsuzluktur. Buna ilave olarak, reel ya da finansal kamu varlıklarının piyasa fiyatının altında illegal transferi, kamuya yapılacak ödemelerin ya da vergilerin kaçırılması, kamu fonlarının harcanması gereken yerlere değil de özel kullanıma aktarılması.
Üçüncüsü ‘himayeci’ yolsuzluk; yolsuzluk yazınında ‘kayırmacılık’, ‘akraba kayırmacılığı’ ve ‘yanaşmacılık’ olarak adlandırılan yolsuzluk tarzlarını içeriyor. Burada özel kesimde yer alanlara siyasal ya da kamusal bir hamilik söz konusu. Tanımında da, kamu sözleşmelerinin ya da transfer harcamalarının tahsisinde kamu görevlilerince özel kişi ya da kurumlara, kurallara uydurularak ayrıcalıklı muamele yapılması var. Buna mali transferlerde ve profesyonel iş fırsatlarının kamu yetkililerince ‘özel ayrıcalık’ yapılarak onaylanması da var.
AHBAP-ÇAVUŞ KAPİTALİZMİ
G20 dokümanında yolsuzluğun ‘düşük değerli’ ve ‘devasa değerli’ olarak iki uçta telaffuz edildiğine atıfla, ‘devasa değerde’ yolsuz işlemlerin kamu görevinde yüksek hiyerarşide yer alan kamu görevlilerince yapıldığına işaret ediliyor. Buradan hareketle, farklı kombinasyonlara farklı adlar da veriliyor; yüksek rakamlı sistematik yolsuzluk yapan yüksek kamu yetkililerine ‘kleptokrasi’, menfaati sağlayanın yüksek hissesinin bulunduğu ‘himayeci’ tip yolsuzluğa ‘ahbap-çavuş kapitalizmi’ deniliyor.
G20 çalışma grubu tarafından yukarıda aktardığım tanımlamalara bakılırsa, Türkiye’de kamu gücünü kullanan siyasetçilerin ya da onların yönetimindeki kamu görevlilerinin kimi karar ve adımlarını yolsuzluk olarak görmedikleri çok açık. Örneğin kamu ihalesi almış işadamlarının, ülkeyi yöneten bir siyasetçinin çocuklarının kurduğu vakfa yüklü parasal transfer yapması G20 tanımına göre çok açık yolsuz bir adım.
MAKROEKONOMİK SONUÇLAR
G20 çalışmasında vurgulanan makroekonomik sonuçlar da var tabii ki. Yolsuzluk kontrol göstergeleri yüksek olan ülkelerin hem milli gelirleri yüksek, hem de yıllık ekonomik büyüme hızları daha yüksek. G20’de yer alan üç ülkenin yolsuzluk kontrol göstergesi en yüksek; Avustralya, Kanada ve Almanya. Ekonomik ve toplumsal refahları dünyaya örnek olan bu ülkelerin, küresel krizden de diğer ülkeler kadar etkilenmediğini biliyoruz.