Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında hazırlanan ve Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen '28 Şubat iddianamesi'nde ele geçen belgelerdeki ifadeler dikkat çekici.
Görüşmelere ilişkin belgelerde, "Sol mutlaka iktidar olmalı, bu ülkenin geleceği buna bağlıdır"; "Politikacıları yakından tanıdım; çoğu askerin tırnağı bile olamaz" gibi değerlendirmeler bulunuyor. Ayrıca "Gazetecilere Verilecek Temalar" başlıklı belgede ise medyanın nasıl yönlendirildiği gözler önüne seriliyor.
28 şubat soruşturması kapsamında ikametgahlarda yapılan aramalarda çok sayıda belge ele geçirildi. İddianameye giren belgelerden biri de Eski Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Kıdemli Topçu Kurmay Albay Hüsnü Dağ'ın ikametinde yapılan aramada elde edilen 6 sayfadan oluşan el yazısı belgeler.
SAYIN KOMUTANIM BU MAKALEYİ BİZ YAZDIRDIK PARAFI
Hüsnü Dağ'dan elde edilen ve 196 numarası ile numaralandırılan; "'Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği Basın Yayın Halkla İlişkiler ve Tanıtım Dairesi Basında Bugün' başlıklı belgenin Milliyet gazetesi köşe yazan F.B.'nin 07/05/1998 tarihli 'Kurban Derisi' başlıklı köşe yazısı olduğu, köşe yazısının altında el yazısı ile yazılmış ve paraflanmış halde 'Sayın komutanım bu makaleyi biz yazdırdık. Gensek' yazısının bulunduğu ifade ediliyor.
ECEVİT YILMAZ VE ÇİLLER'İ YARGILANMAKTAN KURTARDI
16 Nisan 1999 tarihinde saat 12.30-18:30 arası İsmail Hakkı Karadayı ile yapılan görüşmeye ait belgede, "M.Yılmaz mafya ile ilişkisi var. MİT Kumarbazdır. Bodrum'da hükümeti kurmak için çalışırken kendisine 7 madde saydım. Şimdi onları uyguluyor. Kaldığı gece 2'de kumarhaneye gidip kumar oynadı. B. Ecevit hasta Allah gecinden versin ne olacağı belli değil, Çiller'i ve Yılmaz'ı yargılanmaktan kurtardı. Ecevit'ten sonra başa gelecek CHP'li... Sol mutlaka iktidar olmalı, bu ülkenin geleceği buna bağlıdır CHP desteklenmelidir. CHP mutlaka Meclis'e girmelidir. Basında Hasan Cemal yazdı. CHP ve Ank.'da Karayalçın desteklenmelidir. Cumhuriyet için sol çok önemlidir. Bunlar basına duyurmak yazı yazmalılar, bizim ağzımızdan değil tabi. Kumarbazdan Cumhurbaşkanı olur mu buna çalışıyorlar. D. Baykal önemli değildir. Kim Gnl.Bşk. olursa olsun. Ben bir hizmet beklediğim için bunları söylemiyorum, ülkenin geleceği önemlidir. Ben politikacıları yakından tanıdım, kaliteleri çok düşük. Çoğu askerin tırnağı bile olamaz. Askerin dünyaya bakışı onlardan çok ilerde Ben bir bakana' ifadeleri yer alıyor.
Aynı yerden çıkan başka bir belgede ise Ecevit ve Yılmaz'ın tekrar Demirel'i Cumhurbaşkanı seçtirmeye çalıştığını yazıyor.
GAZETECİLERE VERİLECEK TEMALAR
"Gazetecilere Verilecek Temalar" başlıklı belge ise 28 Şubat sürecinde basının nasıl yönlendirildiğini gözler önüne seriyor.
İşte o temalar:
Refah Partisi'nin, kendisinden olmayanları Müslüman kabul etmeyerek topluma nifak tohumlan ektiği,
Refah Partisi yöneticilerinden ve milletvekillerinden pek çoğunun yaptıklan konuşmalarıyla başta Atatürk olmak üzere, TBMM'ne, TSK'ya ve Türk Ulusu'nun diğer değerlerine hakaret ettikleri, toplumdaki huzuru bozmaya çalıştıkları,
Kendisinden olmayanlan Müslüman görmediklerinden onlar üzerinde her türlü oyunu sergilemeyi kendileri için bir hak, daha doğrusu Allah rızasını kazanmada bir yol gördükleri,
Bir yıllık koalisyon hükümeti zamanında Türkiye'yi her açıdan yağmalayarak kadrolarını oluşturdukları, binlerce milyarder ve trilyoner yaratarak İslamcı sermayeye destek sağladıkları, bunun da rejim aleyhindeki faaliyetleri hızlandırdığı,
Refah Partisi Genel Başkanı'nın Atatürk, laiklik ve demokrasiye yönelik tüm davranış ve sözlerinin çok açık biçimde riya ve takiyye olduğunun herkes tarafından kabul edildiği,
Dokunulmazlıkları olmasaydı Refah Partisi milletvekillerinin azımsanmayacak sayıda olanlanının mahkum olacakları, bu milletvekillerinin çoğunlukla da ülkede 'Hak' ve 'Batıl' ayırımı yaparak vatandaşlar arasında gerginliğe neden oldukları,
Bazı Refah milletvekillerinin, Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine konuşarak "Halka zulüm, PKK karşısında başarısız olma, Türk devletinin ırk ayırımı yaptığı" temalarım işledikleri,
Refah Partisi'nin bazı mensuplarının yayınladıkları eserlerde Atatürk ve demokrasi aleyhindeki düşüncelerini net olarak ortaya koydukları, bunlar arasında Hasan Hüseyin Ceylan (H.H.CEYLAN; Din - Devlet ilişkileri, II Cilt) ile Şükrü Karatepe'nin (Ş.KARATEPE; Darbeler - Anayasa ve Demokrasi) eserlerinin sayılabileceği,
Refah Partisi'nin bir yıllık koalisyon iktidarındaki gelişmeler dikkate alındığında, Türkiye'nin büyük bir gerginlik yaşadığı, bundan da önemli parti yöneticilerinin doğan gerginlikte pay kabul etmeyerek yaptıklan her işi, ya demokrasiye ya da İslamın gerekliliğine dayandırdıklan,
Refahyol Hükümeti dönemine ait gazete kolleksiyonları tarandığında gerginlik haberleri ve laik basının 'Demokrasinin içine düştüğü tehlikeli duruma' yönelik haberlerinin görüldüğü, bunların; şimdi bazı laik basın yazarları tarafından unutulmak ya da unutturulmak istendiği,
Hukukun gereğinin yapılması gerektiği, Refah Partisi kapatılırsa gerginlik doğar mantığıyla konuya yaklaşmanın son derece yanlış olduğu, aynı mantığın 'Çetelerin üzerine gitmeyelim, bazı sırları açıklamayalım' sözleriyle de kendisini gösterdiği, yıllardır topluma egemen olan bu mantık nedeniyle 'Türk devleti kanunsuz iş yapandan hesap sormaz, soramaz" inancının güçlendiği, Refah Partisi'nin kapatılmaması durumunda bu inancın kuvvetleneceği ve laik çevrelerde demokrasinin geleceği konusunda ciddi endişelere neden olacağı,
Refah Partisi'nin, gerek koalisyon iktidar öncesi ve gerekse de iktidarı döneminde icraatları ve sözleri nedeniyle büyük tepki topladığı ve bu nedenle de partide dahi 'Biz ne yapıyoruz? İçimizdeki bazı arkadaşlarımız bize zarar veriyor, yıpranıyoruz, kendimize gelelim" şeklindeki tepkiler oluştuğu, parti kapatılmadığı takdirde, genel olarak adı geçen partide 'Zafer Naraları' atılacağı, suçluluk duygusuyla sus anlamında 'Haklılık ve Doğruluk' kazandıklarını düşünerek belki de eskisine göre daha açık, daha tehditkar davranacakları, laik kesimi kendilerine haksızlık yapmakla suçlayacakları, hatta Anayasa Mahkemesi'nin ve devletin gücünün partiyi kapatmaya yetmediği, kapatılma durumunda doğacak olaylardan korkulduğunu iddia edebilecekleri,
Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve laik-demokratik yapıya, karşı çıkanların, Refah Partisi'ni destekleyen gazete ve dergiler olduğu, bu basın organlarının irticai görüşe sahip olarak Refah Partisi'ni desteklemelerinin tesadüf olmadığı,
Refah Partisi ve diğer siyasal İslamcıların son bir yılda Türkiye'de her yaşta insanlar arasında laik-antilaik ayrımını körükledikleri ve bunun da ülkedeki milli birlik ve beraberliğe zarar verdiğinin açıkça görüldüğü,
Refah Partisi'nin İran ve Suudi Arabistan gibi teokratik dikta altında yaşayan ülkeleri, Türkiye Cumhuriyeti'ne yeğledikleri, bu ülkelere daha çok saygı duyduklarının çok açık gerçekler olduğu,
Refah Partisi'nin bazı uluslararası teşkilatlara üye olduğu ve bunlarda ikinci derecede rol oynadığı, Libya gibi ülkeyi dahi Türkiye Cumhuriyeti üzerinde gördüğü, bu nedenle de İslam Komuta Konseyi'nde Kaddafi'nin yardımcılığının kabul edildiği' şeklinde yazının bulunduğu tespit edilmiştir.