Eğer desen: “Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dârı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor.”
Eğer desen: “Birinci Mebhasta ispat ettin ki, kaderin her şeyi güzeldir, hayırdır. Ondan gelen şer de hayırdır, çirkinlik de güzeldir. Halbuki, şu dârı dünyadaki musîbetler, beliyyeler, o hükmü cerh ediyor.”
Elcevap: Ey şiddeti şefkatten şedid bir elemi hisseden nefsim ve arkadaşım!
Vücud hayrı mahz, adem şerri mahz olduğuna, bütün mehâsin ve kemâlâtın vücuda rücûu ve bütün maâsi ve mesâib ve nekàisin esâsı adem olduğu delildir.
Mâdem adem şerri mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâli muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhibi Hayatın nukuşu esmâsını güzelce gösterir.
İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envarı vücud teceddüd edip zulümâtı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner.
Elhâsıl: Mâdem hayat Esmâi Hüsnânın nukuşunu gösterir; hayatın başına gelen her şey hasendir.
Meselâ, gayet zengin, nihayet derecede sanatkâr ve çok sanatlarda mâhir bir zât, âsârı sanatını, hem kıymettar servetini göstermek için, âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil, bir saatte murassâ, musannâ, yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder; hem, her nev’î san’atını göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam, o zâta dese, “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi?
İşte, onun gibi, Sânii Zülcelâl, Fâtırı Bîmisâl, zîhayata göz, kulak, akıl, kalp gibi havâs ve letâif ile murassâ olarak giydirdiği vücud gömleğini Esmâi Hüsnânın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musîbetler nevinde olan keyfiyât, bâzı esmâsının ahkâmını göstermek için lemeâtı hikmet içinde bâzı şuââtı rahmet ve o şuââtı rahmet içinde latîf güzellikler vardır.
Sözler, 26. Söz, 4. Mebhas
***
Yirmi Altıncı Sözde sırrı kadere dair beyan edildiği gibi, musîbet ve hastalıklarda insanların şekvâya üç vecihle hakları yoktur.
Birinci Vecih: Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış; o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmâsının cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor, ve hâkezâ...
İkinci Vecih: Hayat musîbetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazifei hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayrı mahz olan vücuttan ziyade, şerri mahz olan ademe yakındır ve ona gider.
Üçüncü Vecih: Şu dârı dünya, meydanı imtihandır ve dârı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dârı hizmettir ve mahalli ubudiyettir. Hastalıklar ve musîbetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.
Lem’alar, 2. Lem’a, 2. Nükte
***********************
LÛGATÇE:
dârı dünya: Dünya âlemi, dünya memleketi.
beliyye: Belâ, müşkülât, musîbet.
cerh: Çürütmek, yaralamak.
hayrı mahz: Hayrın tâ kendisi; mutlak hayır; tam hayır.
maâsi: Günâh ve isyanlar.
mesâib: Musîbetler, felâketler, sıkıntılar.