(Ne zaman ki) ..Risale-i Nur çekilir, tevakkuf (Durma, duraklama) eder, maddî ve mânevî musîbetler hücuma başlarlar. (...) Millet ve vatanı sevenler, Risâle-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.
Medar-ı ibrettir ki; burada Risâle-i Nur serbest okunup yazılırken, hilâf-ı âdet, başta bu kış, yaz gibi gittiğini çok adamlardan işittim. Ne vakit bana ve Risâle-i Nur’a hücum edildi, yazdırılmadı, tatil oldu, gayet şiddetli bir kış başladığı gibi; Afyon’a şekva sûretinde yazılan hasb-i hal ve zelzeleleri Risâle-i Nur’un tatiliyle münasebettar gösterdiği cihetini inanmayanlara güya inandırmak için aynı taarruz zamanında başlayıp şimdiye kadar ara sıra hafifçe sarsar; îkaz ediyor diye işittim.
Hem, ne vakit Risale-i Nur’a ilişilmişse, bir nevî umûmi korku başlamış görüyoruz. Demek bu vatanın belâlardan muhafazası için Risâle-i Nur bir kat’î vesîledir. Madem böyledir, millet ve vatanı sevenler, Risâle-i Nur’u serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.
Emirdağ Lâhikası, s. 24.
***
..Eğer Ankara’da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risale-i Nur’un kuvvetli kitaplarına karşı inat etse ve musalâha niyetiyle himayesine çalışmazsa, bizim en rahat yerimiz hapistir ve mülhidler, bolşevizmi zındıka ile birleştirdiğine alâmettir ve hükümet, onları dinlemeye mecbur olur. O zaman Risale-i Nur çekilir, tevakkuf eder, maddî ve mânevî musîbetler hücuma başlarlar.
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 297
***
..zelzele ve harp gibi belâların ref’ine bir sebep, Risâle-i Nur’dur. Onun tatili belâları celb eder...
Şûâlar, s. 259.
***
Size ihtar ediyorum: Kur’ân’a dayanan Risâle-i Nur ile mübareze etmeyiniz. O mağlûp olmaz, bu memlekete yazık olur. (Haşiye) başka yere gider, yine tenvir eder. Hem, eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, hergün biri kesilse, hakîkat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i îmâniye ve Nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.
Haşiye: Dört defa mübareze zamanında gelen debşetli zelzeleler, “yazık olur” hükmünü ispat ettiler.
Şuâlar, s. 294
***
Risale-i Nur, sefine-i Nuh gibi, Anadolu’yu cebel-i Cudî hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tokatından kurtulmasına bir sebeptir. Çünkü, zaaf-ı îmândan gelen tuğyan, ekserî musîbet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmaya rahmet-i İlâhiye tarafından vesîle oldu. Bu ehl-i dünya, bu Anadolu halkı, Risâle-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer ilişseler, yakında bekleyen yangınlar, tûfanlar ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar. Madem biz onların dünyalarına karışmıyoruz, onların da lüzûmsuz bir halde bu derece ahiretimize karışmalarında onlara felâket getirmek ihtimali kavîdir.
Kastamonu Lâhikası, s. 94.
***
Sâdisen: Risale-i Nur bir cephede tevakkuf etse de, başka cephelerde fütuhatı o tevakkufun yerini tutar. Hatta bu hadise münasebetiyle burada bir derece ihtiyata binaen tevakkufa niyet edip terviç ettiğimiz halde, bilâkis Isparta tevakkufuna karşı, buralarda inkişafatla tezahür etti. Elhamdülillahi hâzâ min fazlı Rabbî...
Kastamonu Lâhikası, s. 10
LÛGATÇE :
tevakkuf: Durma, duraklama.
hilâf-ı adet: Âdete aykırı.
ref’: Kaldırmak, hükümsüz bırakma.