Risale-i Nur′a karşı çevrilen planlar inşaallah bozulacak

Risâle-i Nur′a karşı gizli düşmanlarımızdan bâzı zındıkların şeytânetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar, inşaallah, bozulacaklar. Onun şâkirtleri, başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmazlar, vazgeçirilmezler, Cenâb-ı Hakkın inâyetiyle mağlûp edilmezler.

Bu meselede, şahsımın veya bâzı kardeşlerimin kusuruyla Risâle-i Nur′a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur′ân′a bağlanmış, ve Kur′ân da, Arş-ı Âzama bağlıdır. Kimin haddi var ki, elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün! Hem, memlekete maddî ve mânevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç âyât-ı Kur′âniyenin işârâtıyla ve İmâm-ı Ali′nin (r.a.) üç kerâmet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı Âzam′ın (ra) katî ihbârıyla tahakkuk etmiş olan Risâle-i Nur, bizim âdi ve şahsî kusurlarımızla mes′ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem mânevî, telâfi edilmeyecek derecede zararı olacak.

Risâle-i Nur′a karşı gizli düşmanlarımızdan bâzı zındıkların şeytânetiyle çevrilen plânlar ve hücumlar, inşaallah, bozulacaklar. Onun şâkirtleri, başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmazlar, vazgeçirilmezler, Cenâb-ı Hakkın inâyetiyle mağlûp edilmezler. Eğer maddî müdâfaadan Kur′ân bizi menetmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde, umûmun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şâkirtler, Şeyh Said ve Menemen Hâdiseleri gibi cüz′î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet-i katiye derecesinde onlara zulüm edilse, elbette gizli zındıklar ve münâfıklar bin derece pişman odacaklar!

Elhâsıl: Mâdem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz; onlar da bizim âhiretimize ve îmânî hizmetimize bu derece ilişmesinler.……

Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi îdâm-ı ebedîden ve dâimî berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşîlikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesîle olan zındıkaya karşı Risâle-i Nur′un çelik gibi hakîkatleriyle kendimizi muhafazadır.…..

Ben, sizin bana vereceğiniz en ağır cezanıza da beş para vermem ve hiç ehemmiyeti yok. Çünkü, ben kabir kapısında, yetmiş beş yaşındayım. Böyle mazlûm ve mâsum bir iki sene hayatı şehâdet mertebesiyle değiştirmek, benim için büyük saadettir. Risâle-i Nur′un binler hüccetleriyle katî îmânım var ki; ölüm, bizim için bir terhis tezkeresidir. Eğer zâhiri îdam da olsa, bizim için bir saat zahmet, ebedî bir saadetin ve rahmetin anahtarı olur. Fakat siz, ey gizli düşmanlar ve zındıka hesâbına adliyeyi şaşırtan, hükûmeti bizimle sebepsiz meşgul eden insafsızlar! Katî biliniz ve titreyiniz ki; siz îdâm-ı ebedî ile ebedî mahkûm oluyorsunuz; intikamımızı, sizden pekçok muzaaf bir sûrette alınıyor görüyoruz. Hattâ size acıyoruz. Evet, bu şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm hakîkatinin, elbette hayattan ziyâde bir istediği var. Ve onun îdâmından kurtulmak çaresi, insanların her meselesinin fevkinde, en büyük ve en ehemmiyetli ve en lüzûmlu bir ihtiyac-ı zarûrisi ve katîsidir. Acaba bu çareyi kendine bulan Risâle-i Nur şâkirtlerini ve o çareyi binler hüccetleriyle bulduran Risâle-i Nur′u âdî bahanelerle ittiham edenler, ne kadar kendileri hakîkat ve adâlet nazarında müttehem oluyor; dîvâneler de anlar.

Tarihçe-i Hayat, Afyon Hayatı, s. 851