“Neden siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun?”

Hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbirşeye âlet olamaz. Rıza-ı İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Halbuki şimdiki
cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengamında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkülleşmiş.

“Neden siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun?”

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Hem manevî, hem maddî bir kaç cihette sorulan bir suale mecburiyet tahtında bir cevaptır:
Sual: Neden, ne dahilde, ne hariçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peyda etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şakirtlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men ediyorsun? Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi; hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın.
Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlâs bizi men ediyor. Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine âlet ederek, hatta dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-ı İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Halbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya alet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmaktır.
Emirdağ Lâhikası, mektup no: 18, s. 82
***
..En ziyade bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alâkadar mühim bir memur yanıma geldi. Ona dedim ki:
Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiçbir gazete okumadım; bu sekiz aydır, bir defa cihanda ne oluyor, diye sormadım; üç senedir burada işitilen radyoyu dinlemedim—tâ ki kudsî hizmetimize manevî zarar gelmesin. Bunun sebebi şudur ki:
İman hizmeti, imân hakaiki, bu kâinatta herşeyin fevkindedir, hiçbir şeye tabi ve âlet olamaz. Fakat, bu zamanda, ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tabi veya âlet telâkki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’ân-ı Hâkim’in hizmeti, bize kat’î bir sûrette siyaseti yasak etmiş.
Sizler, ey ehl-i siyaset ve hükümet, evham edip bizlerle uğraşmayınız. Bilâkis teshilât göstermeniz lâzım. Çünkü hizmetimiz, emniyet ve hürmet ve merhameti tesisle hem âsâyişi, hem inzibatı, hem hayat-ı içtimaiyeyi anarşilikten kurtarmaya çalışıp, sizin hakikî vazifenizin temel taşlarını tesbit ediyor, takviye ve teyid ediyor.
Kastamonu Lâhikası, mektup no: 87, s. 185

***
Siyaset cereyanlarıyla alâkadar değilim; belki yalnız hakaik-i diniyeyle meşgulüz. Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükûmet hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyasî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz; çünkü hakikî meşgalemiz esâsât-ı imaniye ve Kur’âniyedir.
Hem resmî Diyanet dairesinin emirleri hesabına dahi değil; çünkü emirlerini tenkit ve muhalefet meşgalesi bizi kudsî hizmetimizden men ettiği için, o meşgaleyi başkasına bırakıp onunla meşgul olmuyoruz. Mümkün olduğu kadar o emirlere karşı temas ettirmemeye çalışıyoruz...
Barla Lâhikası, mektup no: 170, s. 321

LÛ­GAT­ÇE:

içtinab: Çekinme, sakınma, kaçınma.
tevfik-i İlâhî: Cenâb-ı Hakk'ın insanı doğru yola lütfu ile sevk etmesi.
tenzil etmek: Kıymetten düşürme, hiçe indirme, aşağı indirme.
teshilât: Kolaylaştırmalar.
mefkure: Gaye, ideâl.
hengâm: An, zaman, vakit, sıra.