Bütün ruh ve kalb ve aklımla sizin leyali-i aşerenizi tebrik ederiz.
Bizim şirket-i mâneviyemize büyük kazançları edeceklerini rahmet-i İlâhiyeden niyaz ederiz.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bütün ruh ve kalb ve aklımla sizin leyali-i aşerenizi tebrik ederiz. Bizim şirket-i mâneviyemize büyük kazançları edeceklerini rahmet-i İlâhiyeden niyaz ederiz. Bu gece rüyamda yanınıza gelmiş, imam olarak namaz kılacağım halinde uyandım. Benim tecrübemle rüyanın tâbiri çıkacağı zamanda Sava ve Homa kahramanlarından iki kardeşimiz rüyayı tabir etmek için umumunuz namına geldiler. Ben de umumunuzu görmek gibi mesrur oldum.
Kardeşlerim,
Gerçi bu vaziyet, hem muvafığa ve bir kısım memurlara Risale-i Nur’a karşı bir çekinmek, bir ürkmek vermiş, fakat bütün muhaliflerde ve dindarlarda ve alâkadar memurlarda bir dikkat, bir iştiyak uyandırıyor. Merak etmeyiniz, o nurlar parlayacaklar.(Haşiye)
Said Nursî
Haşiye: Ey kardeş, dikkat buyur. Denizli hapsinde, bütün esbab-ı âlem zâhiren Üstadın aleyhinde, idam hükümleriyle mahkemeye verilmişken, Üstad diyor: “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” Bu söz, bak, nasıl tahakkuk etti?
Talebeleri
Şuâlar, On Üçüncü Şuâ, s. 487
***
Aziz, sıddık, muktedir, müteyakkız kardeşlerim,
Sizin mübarek leyâli-i aşerenizi ve Kurban Bayramınızı tebrik ederiz. Nur fabrikası sahibi Hafız Ali’nin haşr-i cismanî hakkındaki hatırına gelen mesele ehemmiyetlidir ve mektubun ahirindeki temsili, gayet güzel ve manidardır. O hatırayla, Dokuzuncu Şuâ’nın mukaddeme-i haşriyeden sonraki dokuz bürhan-ı haşriyeyi istiyor diye anladım. Fakat, maatteessüf, bir iki senedir telif vazifesi tevakkuf etmiş. Risale-i Nur’un mesâili, ilimle, fikirle, niyetle ve kastî bir ihtiyarla değil; ekseriyet-i mutlakayla sünûhat, zuhurat, ihtarât ile oluyor. Bu dokuz berâhine şimdi ihtiyac-ı hakikî kalmamış ki, telife sevk olunmuyoruz.
Evet, erkân-ı imaniye içinde iman-ı billâh ve iman-ı bi’l-yevmi’l-ahir âlem-i İslâmiyetin iki kutbu ve iki güneşidir.
Birincisi: Risale-i Nur, tamamıyla bürhanlarını izah etmiş.
İkinci kutup ise: Kısmen müstakil olarak Onuncu Söz, Yirmi Dokuzuncu Söz, Yirmi Sekizinci Söz, hususan cismanî lezzetlerin ispatında ve mukaddeme-i haşriye gibi risalelerde gayet kuvvetli haşr-i cismanîyi ispat etmiş, muannidleri de susturmuş. Ve iman-ı billâh gibi, bu dünyadaki mevcudat, zahir bir surette onu göstermediğinden, kısm-ı ekserîsi ise, sâir erkân-ı imaniye içinde haşri, kuvvetli bir surette ispat eder.
Ezcümle: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hakkaniyetini ispat eden bütün hüccetleri, ikinci derecede haşr-i cismanîyi, binler âyât-ı Kur’âniyenin tasvir ve izahatlarıyla ispat ediyor. Acaba, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın mu’cizâne Cennetin lezâiz-i cismaniyesinden bahisleri ve izahları derecesinden, daha başka bir izaha lüzum kalır mı?
Devamı için bkz:
Kastamonu Lâhikası, s. 298, mektup no: 126
* Leyali-i aşere: On mübârek gece. Zilhicce’nin ilk on gecesi.