İslâmın kudsî ve semavî kongresi: Hacc

O kudsî farîzayı ve din-i İslâmın kudsî ve semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında olarak bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz.

İslâmın kudsî ve semavî kongresi: Hacc

Aziz, sıddık, fedakâr kardeşlerim,
Çok yerlerden telgraf ve mektuplarla bayram tebrikleri aldığım ve çok hasta bulunduğum için, vârislerim olan Medresetü’z-Zehrâ erkânları benim bedelime hem kendilerini, hem o has kardeşlerimizin bayramlarını tebrik etmekle beraber, âlem-i İslâmın büyük bayramının arefesi olan ve şimdilik Asya ve Afrika’da inkişâfa başlayan ve dört yüz milyon Müslümanı birbirine kardeş ve maddî ve mânevî yardımcı yapan İttihâd-ı İslâmın, yeni teşekkül eden İslâmî devletlerde tesise başlamasının ve Kur’ân-ı Hakîmin kudsî kanunlarının o yeni İslâmî devletlerin kanun-u esasîsi olmasından dolayı büyük bayram-ı İslâmiyeyi tebrik ve dinler içinde bütün ahkâm ve hakikatlerini akla ve hüccetlere istinad ettiren Kur’ân-ı Hakîmin, zuhura gelen küfr-ü mutlakı tek başıyla kırmasına çok emareler görülmesi ve beşer istikbalinin de, bu gelen bayramını tebrikle beraber, Medresetü’z-Zehranın ve bütün Nur Talebelerinin hem dâhil, hem hariçte, hem Arapça, hem Türkçe Nurların neşriyâtına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.
Bu sene hacıların az olmasına çok esbap varken, 180 binden ziyâde hacıların o kudsî farîzayı ve din-i İslâmın kudsî ve semavî kongresi hükmünde olan bu hacc-ı ekberi büyük bir bayramın arefesi noktasında olarak bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.
Hasta kardeşiniz Said Nursî
Emirdağ Lâhikası, s. 652-53
***
Azîz, sıddîk kardeşlerim,
Ben hem Risâle-i Nur’u, hem sizleri, hem kendimi Hüsrev ve Hıfzı ve Bartınlı Seyyid’in kıymettar müjdeleriyle hem tebrik, hem tebşîr ediyorum. Evet, bu sene hacca gidenler, Mekke-i Mükerreme’de Nurun kuvvetli mecmualarını büyük âlimlerin hem Arapça, hem Hintçe tercüme ve neşre çalışmaları gibi; Medîne-i Münevvere’de dahi o derece makbul olmuş ki; Ravza-i Mutahhara’nın Makber-i Saadet’i üstünde konulmuş. Hacı Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yı Mûsâ mecmuasını, kabr-i Peygamberî (asm) üzerinde görmüş. Demek makbul-ü Nebevî olmuş ve rızâ-i Muhammedî (asm) dairesine girmiş.

Hem niyet ettiğimiz ve buradan giden hacılara dediğimiz gibi, Nurlar, bizim bedelimize o mübârek makamları ziyâret etmişler; hadsiz şükür olsun. Nurun kahramanları bu mecmuaları tashihli olarak neşretmeleriyle, pekçok fâidelerinden birisi de, beni tashih vazifesinden ve merakından kurtardığı gibi; kalemle yazılan sâir nüshalara tam bir me’haz olmak cihetinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenâb-ı Erhamürrahimîn, o mecmuaların herbir harfine mukabil, onların defter-i hasenâtlarına bin hasene yazdırsın. Âmin.
Said Nursî, Târihçe-i Hayat, s. 894
***
Mişâil namıyla müsemmâ Mihâil Peygamberin Kitabının Dördüncü Bâbında şu âyet var: “Âhirzamanda bir ümmet-i merhume kaim olup, orada Hakka ibadet etmek üzere mübarek dağı ihtiyar ederler. Ve her iklimden orada birçok halk toplanıp Rabb-i Vâhid’e ibadet ederler, Ona şirk etmezler.” (Kitab-ı Mukaddes, Mîhâ, Bab 4, âyet 1-2.)
İşte şu âyet, zâhir bir sûrette, dünyanın en mübarek dağı olan Cebel-i Arafat ve orada her iklimden gelen hacıların tekbir ve ibadetlerini ve ümmet-i merhume nâmıyla şöhret-şiâr olan ümmet-i Muhammediyeyi tarif ediyor.
Mektûbât, 19. Mektub,
16. İşaret, 1. Kısım, 3. Hüccet, s. 288