Dünyamıza benzeyen yedi gezegen

Hem küre-i arzımıza benzeyen yedi küre-i uhrâ dahi bulunmasına, zîhayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka,
yani yedi küre-i arziye bulunmasına işareten, küre-i arz dahi yedi tabaka, âyât-ı Kur’âniyeden fehmedilmiştir.

Dünyamıza benzeyen yedi gezegen

Birinci Mesele-i Mühimme: Semâvat gibi arzın da yedi tabaka olmasına dairdir. Şu mesele, yeni zamanın filozoflarına hakikatsiz görünüyor; onların arza ve semâvâta dair olan fenleri kabul etmiyor. Bunu vasıta ederek bazı hakaik-i Kur’âniyeye itiraz ediyorlar. Buna dair muhtasıran birkaç işaret yazacağız.
Birincisi: Evvelâ; âyetin mânâsı ayrıdır ve o mânâların efradı ve mâsadakları ayrıdır. İşte o küllî mânânın müteaddit efradından bir ferdi bulunmazsa, o mânâ inkâr edilmez. Semâvâtın yedi tabakasına ve arzın yedi katına dair mânâ-yı küllîsinin çok efradından yedi mâsadak zâhiren görünüyor.
Saniyen; Âyetin sarahatinde “yedi kat arz” dememiş.“O Allah ki, yedi göğü yarattı ve yeryüzünü de onlar gibi yarattı.” [Talâk Sûresi: 65:12.] ilâ âhir. Âyetin zâhiri diyor ki: “Arzı da, o seb’a semâvat gibi halk etmiş ve mahlûkatına mesken ittihaz etmiş.” Yedi tabaka olarak halk ettim, demiyor. Misliyet ise, mahlûkiyet ve mahlûkata meskeniyet cihetiyle bir teşbihtir.
İkincisi: Küre-i arz her ne kadar semâvâta nisbeten çok küçüktür; fakat hadsiz masnuat-ı İlâhiyenin meşheri, mazharı, mahşeri, merkezi hükmünde olduğundan, kalb cesede mukabil geldiği gibi, küre-i arz dahi koca, hadsiz semâvâta karşı bir kalb ve mânevî bir merkez hükmünde olarak mukabil gelir.

Onun için:
*Zeminin küçük mikyasta eskiden beri yedi (HAŞİYE) iklimi,
*Hem Avrupa, Afrika, Okyanusya, iki Asya, iki Amerika namlarıyla mâruf yedi kıt’ası,
*Hem denizle beraber Şark, Garp, Şimal, Cenup, bu yüzdeki ve Yeni Dünya yüzündeki malûm yedi kıt’ası,
*Hem merkezinden tâ kışr-ı zâhirîye kadar hikmeten, fennen sabit olan muttasıl ve mütenevvi yedi tabakası,

*Hem zîhayat için medar-ı hayat olmuş yetmiş basit ve cüz’î unsurları tazammun edip ve “yedi kat” tabir edilen meşhur yedi nevi küllî unsuru,
*Hem “dört unsur” denilen su, hava, nar, toprak (türab) ile beraber, “mevâlid-i selâse” denilen maâdin, nebâtat ve hayvânâtın yedi tabakaları ve yedi kat âlemleri,
*Hem cin ve ifrit ve sair muhtelif zîşuur ve zîhayat mahlûkların âlemleri ve meskenleri olduğu, çok kesretli ehl-i keşif ve ashab-ı şuhudun şehadetiyle sabit yedi kat arzın âlemleri,
*Hem küre-i arzımıza benzeyen yedi küre-i uhrâ dahi bulunmasına, zîhayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka, yani, yedi küre-i arziye bulunmasına işareten küre-i arz dahi, yedi tabaka, âyât-ı Kur’âniyeden fehmedilmiştir.
İşte, yedi nevi ile yedi tarzda arzın yedi tabakası mevcut olduğu tahakkuk ediyor. Sekizincisi olan âhirki mânâ başka nokta-i nazarda ehemmiyetlidir; o yedide dahil değildir.
Üçüncüsü: Madem Hakîm-i Mutlak israf etmiyor, abes şeyleri yaratmıyor. Ve madem mahlûkatın vücutları zîşuur içindir ve zîşuurla kemâlini bulur ve zîşuurla şenlenir ve zîşuurla abesiyetten kurtulur. Ve madem bilmüşahede o Hakîm-i Mutlak, o Kadîr-i Zülcelâl, hava unsurunu, su âlemini, toprak tabakasını hadsiz zîhayatlarla şenlendiriyor. Ve madem hava ve su hayvânâtın cevelânına mâni olmadığı gibi, toprak, taş gibi kesif maddeler elektrik ve röntgen gibi maddelerin seyrine mâni olmuyorlar. Elbette o Hakîm-i Zülkemal, o Sâni-i Bîzevâl, küre-i arzımızın merkezinden tut, tâ meskenimiz ve merkezimiz olan bu kışr-ı zâhirîye kadar birbirine muttasıl yedi küllî tabakayı ve geniş meydanlarını ve âlemlerini ve mağaralarını boş ve hâli bırakmaz. Elbette onları şenlendirmiş, o âlemlerin şenlenmesine münasip ve muvafık zîşuur mahlûkları halk edip orada iskân etmiştir. O zîşuur mahlûklar, madem ki melâike ecnâsından ve ruhanî envâlarından olmak lâzım gelir. Elbette en kesif ve en sert tabaka, onlara nisbeten, balığa nisbeten deniz ve kuşa nisbeten hava gibidir. Hattâ zeminin merkezindeki müthiş ateş dahi o zîşuur mahlûklara nisbeti, bizlere nisbeten güneşin harareti gibi olmak iktiza eder. O zîşuur ruhanîler nurdan oldukları için, nâr onlara nur gibi olur.

Haşiye: Seb’a ile beraber, yedi kelimesi yedi kere tevafuku pek güzel düşmüş.
Lem’alar, 12. Lem’a, s. 198