BloombergHT Editörü İrfan Donat, gıda güvenliği için stratejik önemdeki yerli tohumu ve çizilmesi gereken yol haritasını araştırdı
Türkiye'nin gıda güvenliği yerli tohumlarına bağlı. Gelecekte üç kritik alan tüm dünya için stratejik önemde olacak. Bunlar, su, gıda ve enerji. Bunu artık neredeyse tüm raporlarda görmek mümkün. Bu açıdan bakınca tarımsal üretimde tohumun stratejik önemi gözardı edilmemeli.
Tarım sanayicileri tarafından ileri sürülen argümanlardan başında, ekilebilir tarım arazilerinin her geçen gün azalmasına karşın artan dünya nüfusunun yalnızca tarımda güçlendirme ve yoğunlaşma ile beslenebileceği şeklinde. Daha açık ifade ile GDO'lu tohum ve şirket tohumları olmadan dünyayı beslemek zor deniliyor..
Ancak son zamanlarda yapılan Birleşmiş Milletler-FAO çalışmalarına göre kayda değer bir yatırım olmadan bile gelişen organik tarım uygulamaları mahsul ve ürün miktarını belirgin ölçüde artırıyor.
Aslına bakarsanız dünyada insanlar yeterli gıda olmadığı için değil, gıdalar yanlış şekilde üretildiği ve tüketildiği için sıkıntı çekiyor. Biyolojik çeşitliliğin iyice azaldığı günümüzde yerli tohumun geleceği de tehlike altında.
Dünyada gıda için kullanılabilen 80 bin yenilebilir bitkiden bugün yalnızca 150 tanesi yetiştirilebilmekte ve sadece 8’inin küresel çapta ticareti yapılıyor. Bu, şu an dünyanın yiyeceğinin dörtte üçünün yalnızca 8 ekin ile karşılandığı anlamına geliyor.
Söz konusu durum tohum ve ekin çeşitliliğinin geri döndürülmez şekilde yok oluşu demek.
Tohumları patentleyen bazı şirketler maalesef tekelci bir mülkiyet politikası izliyor. Doğayı manipüle etmenin tahmin edilemez sonuçlar doğurabileceğinin henüz tam olarak farkına varamadık.
İşte bu noktada Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, önemli bir adım atarak atadan kalma tohumları korumak ve yaygınlaştırmak için bir tohum takas platformu oluşturdu.
Amaçları, atalık ve yok olma tehlikesi altındaki tohumların bulunup, ekilip, takas edilerek yeniden yaygınlaştırılması.
- Yerli tohum çeşitleri yüzde 3'e geriledi
Buğday Derneği Tohum Takas Ağı Kordinatörü Mehmet Gürmen, biyoçeşitliliğin stratejik olarak hem insanlar hem de bitkiler açısından nesillerin devamı anlamına geldiğini belirtiyor.
Gürmen, “Tarımsal genetik kaynaklarımız gerek değişen piyasa şartları ve buna bağlı olarak yaygınlaşan monokültür tarım, gerek kırsal nüfusun azalması ve iklim değişiklikleri nedeniyle ciddi oranda yok oluşa sürükleniyor” uyarısında bulunuyor.
Gürmen'in dikkat çektiği nokta çok önemli çünkü biyoçeşitlilik, monokültüre karşı hem bir direnç hem de yaratıcı bir alternatif konumunda.
Yerli tohum çeşitlerinin son 30-40 yıl içinde yüzde 3'lere kadar gerilediğine dikkat çeken Gürmen, “1960'lı yıllara kadar bu oran yüzde 70'ler seviyesindeydi. Dünya genelinde GDO, diğer şirket tohumları ve yerel tohumlar açısından yüzdesel oranlara bakıldığında gelişmeler maalesef yerel tohum lehine değil” diyor.
Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı'nın yerel tohumlar yerine şirket tekeline alınmış tohumların Ar-Ge süreci ile ilgili destekleri olduğunu belirten Gürmen, yerli tohumun tamamen başı boş bırakıldığı görüşünde.
- Tohumda patent tarımsal bağımsızlığı tehdit ediyor
Tohumda patent, yüzlerce yıldır köylü tarafından ekilen tohumun ticari bir tüzel kişilik tarafından alınıp kendi adına tescil edilmesi ve başka bir yerde bu ürünün artık kullanılamaması için uygulanan bir yöntem.
Şu anda bunun Türkiye dahil tüm dünyada şirketlerce yapıldığını hatırlatan Gürmen, “Bu durumda tohumun geleceği bir kişinin sözüne bırakılıyor. Tohumu artık fabrikasyon üretim aracı olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Tohumda patent uygulaması tarımsal bağımsızlık açısından karşı olduğumuz bir durum” dedi..
Tohumun en önemli özelliği üreyebilmesidir çünkü tohumun asıl anlamı budur. Terminatör tohum teknolojisi veya melez tohumlar gibi yeni teknolojiler, tohumun tohumlaşabilmesini yani yeni tohumlar üretebilmesini engellemek üzere tasarlanıyor.
Tohumlar adeta kısırlaştırılarak, ülkelerin gıda güvenliği tehdit ediliyor. O yüzdendir ki Anadolu'da köylü dilinde bu tür tohumlar yeniden üreme özelliği olmadığı için 'katır tohumu' olarak anılır.
Buğday Derneği Kordinasyon Kurulu Üyesi Oya Ayman ise laboratuvarda geliştirilen tohumların kendi kendine üremeyen tohumlar olduğu için çiftçinin her yıl bu tohumları yeniden almak durumunda kaldığını söylüyor.
Ayman'a göre Anadolu'nun inanılmaz bir biyolojik çeşitliliği var ve bundan 60-70 yıl önce Anadolu'da tamamen yerli tohumlarla tarım ve çiftçilik yapılıyordu.
Yerli tohumların korunmasının hem biyolojik çeşitliliği sürdürmek hem de gıda güvenliği için önemine dikkat çeken Ayman, “Yerli tohum gıda bağımsızlığı açısından stratejik bir konu. Laboratuvarlarda geliştirilmiş tohumlar ilaçlarla ve kimyasal gübrelerle yetiştiriliyor. Bunlar da su ve toprağın fakirleşmesine neden oluyor. Başlangıçta çok verimliymiş gibi görünse de daha sonra sürdürülebilir bir tarımı engellemiş oluyor. Oysa ki yerli tohumlar kuraklığa dayanıklı, yüzyılların bilgisini içinde taşıyor. Ciddi bir genetik hazineye sahip. Bu tohumlar hem iklim değişikliklerine uyumlu hem de daha besleyici ayrıaca da hastalıklara karşı daha dayanıklı” diyor.
Bloomberg HT Editörü İrfan Donat
idonat@bloomberght.com