Bal üretiminde kendi ayağımıza nasıl kurşun sıkıyoruz?

Arıcılık sektörü uzun bir süredir bilinçsiz tarımsal ilaçlamanın mağduru konumundayken bal üretiminde kendi ayağımıza nasıl kurşun sıkıyoruz? BloombergHT Editörü İrfan Donat kaleme aldı

analiz: bal uretiminde kendi ayagimiza nasil kursun sikiyoruz?Tarım sektöründe yaşanan sıkıntı ve sorunları zaman zaman bu platformdan dile getirmeye çalışıyoruz.
Arıcılık sektörü uzun bir süredir bilinçsiz tarımsal ilaçlamanın mağduru konumunda.

Bu soruna bir de Avrupa'nın yasakladığı ama Türkiye'de sırf eldeki stokları eritmek için el altından piyasaya sürülen tarım ilaçları da eklenince arı ölümleri ve bunun ekonomik kayıpları daha da artıyor.

Arıcılık ve dolayısıyla bal üretimi Türkiye ekonomisi açısından önemli bir sektör. İsterseniz gelin önce Türkiye'de arıcılık sektörüne yönelik rakamlara bir göz atalım.

.Bugün Türkiye'de 40 bin aile arıcılık ile geçimini sağlıyor.

.TÜİK verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 6,5 milyon arı kovanı bulunuyor. Bu rakam dünyadaki toplam arı kovanının yüzde 10'una denk geliyor. 

.Türkiye, yıllık 94 bin tonu aşan bal üretimiyle (Dünya bal üretiminin yüzde 7,5'ine denk geliyor) dünyanın en büyük ikinci bal üreticisi konumunda. İlk sırada, yıllık 450 bin ton bal üretimi ile Çin yer alıyor.

.Türkiye, mevcut bal üretim kapasitesi ile kendi kendine yeten bir ülke. İthalatımız yok. Hatta 5-6 bin tonu bulan 20 milyon dolarlık değere sahip cüzi bir bal ihracatımız var.

Yazının başında değindiğimiz gibi arıcılığı tehdit eden sorunlardan biri de bilinçsiz tarımsal ilaçlama. Bu yıl özellikle Çukurova Bölgesi'nde kovanlarda arıların toplu halde telef olması bal üreticilerini kaygılandırıyor. Öyle ki bazı bölgelerde kovandaki arıların yüzde 30-40'ının telef olduğu, toplu ölümlerin yıllık bal üretiminde yüzde 50'ye varan kayıplara neden olabileceği konuşuluyor. Arı ölümleri kovanın zayıflaması demek. Bu da verimin düşmesi anlamına geliyor.

Aslında arıcılık deyince akla sadece bal üretimi de gelmemeli. Bitkilerin döllenme (polinasyon) ihtiyacı nedeniyle tarımın gelişiminde arıların payı oldukça büyük. Arıcılığın tarımsal üretime etkisi balın değerinin 200 katı büyüklüğünde. Özetle arı olmazsa tarım olmaz...

-Avrupa'da yasaklı zirai ilaçlar Türkiye'de kullanımda

Burada en büyük etken tarım alanlarında bilinçsizce kullanılan zirai ilaçlar. Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı Bahri Yılmaz, tarım ilaçlarını arıcılığın en büyük düşmanı olarak gösteriyor. Avrupa'da yasaklanmış tarım ilaçlarının Türkiye'de halen kullanıldığına dikkat çeken Yılmaz, “Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı bazı tarım ilaçlarını yasakladı. Ancak bazı firmalar, depodaki yasaklı ilaçlarını piyasaya sürüyor. Türkiye'deki stoklarını eritmeye çalışıyor” uyarısında bulunuyor.

Bu şekilde toprak ve çevrenin de zehirlendiğini belirten Yılmaz, arıların yaşayamadığı yerde insanların da farkında olmadan zehirlendiğini ifade ediyor.

-'Bilinçsiz ilaçlama olmasa verim yüzde 30 artar'

Bilinçli tarımsal ilaçlama konusunda ziraat odalarına da büyük iş düştüğünü kaydeden Yılmaz, “Tarım ilaçlarından dolayı zarar gören arılarımızın oranını sıfıra indirmemiz gerekirken, bilinçsiz tarımsal ilaçlama yüzünden arılarımız telef oluyor. Arı ölümlerinin önüne geçmemiz lazım" diyor ve sırf bu zararın ekonomik faturasını yüzde 30'luk bir verim kaybı ile açıklıyor.

Bugün yılda 100 bin tona yakın bal üreten Türkiye, yaklaşık 30 bin ton bal üretme kapasitesini bilinçsiz ilaçlamalar yüzünden kendi ayağına kurşun sıkarak heba ediyor. 6 bin ton olan bal ihracatımızı 35 bin ton seviyelerine çıkarmak işten bile değil..

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün verilerine göre bugün Avrupa Birliği ile birlikte çevre ülkelerin bal açığı 250 bin tona yakın.ABD yılda 100 bin tonu aşan bal ithal ediyor. Japonya ise yılda yaklaşık 65 bin ton bal satın alıyor. İhracat potansiyeli kadar bir de arı ölümlerinin önüne geçilmesi halinde diğer tarımsal ürünlerde de polinasyon artışına paralel bitkisel üretim artışı da çabası.

İşin özü, diğer alanlarda olduğu gibi tarımda da üreticiyi bilinçlendirmek ve doğru yönlendirmek için bakanlık ve sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşüyor.

İrfan Donat
Bloomberg HT Editörü

idonat@bloomberght.com