CEVAP:
Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her duâ için cevap verilir, fakat kabul etmek, her istenenin aynısını vermek Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.

Mesela hasta bir kişi Doktor'a; “İlla ki şu ilâcı bana ver” dese;

Doktor 3 şeyden birini yapabilir:

1. Ya aynen hastanın istediğini verir,
2. Ya onun istediğinden daha faydalısını veya daha iyisini verir,
3. Ya da hastalığına zarar vereceğini bilir, hiç vermez.

İşte Cenab-ı Hak da, kulunun her heves edip istediğini değil, RAHMAN ismiyle HİKMETİ gereğince
en uygun olanını o kuluna uygular. Yani isteneni, ya aynen verir, ya daha iyisini verir ya da hiç vermez.

Ayrıca DUA bir ibadettir. Dua, hem dünya hem de ahiret hayatı için yapılabilir.
Dünya için yapılan dua, o dua ve ibadetin vakitleridir, amaçları değildir.
Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir.  Eğer sadece o niyet ile olsa, o duâ ve ibâdet samîmi olmadığından, kabule lâyık olmaz.

Güneşin batması, akşam namazının vaktidir. Yani namaz kılındığı için güneş batmaz, güneş battığında ibadet için akşam namazı vakti başlamış demektir.

Güneşin ve ayın tutulmaları, küsûf ve husûf namazları adıyla iki özel ibâdetin vakitlerin girsiğini gösterir.

Yani namaz kılınarak güneş ve ay tutulmaları giderilmiş olmaz veya tutulmalar, namaz kılındığı için giderilecek değildir.

Bir kul, bela ve musibetlerden sakınmak veya kurtulmak için yapılan dua ve ibadetlerle aczini anlar, Allah'a iltica eder.

Çok dua edildiği halde bela ve musibetler gitmemişse "DUA KABUL OLMADI" denemez. "DUA'nın vakti KAZA OLMADI" denilmelidir.
Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, bela ve musibetleri defetmişse o zaman DUA vakti biter, kazâ olur.

SONUÇ OLARAK: Dua, bir ibadet ve Allah'a sığınma halidir. O'nun hikmetine güvenmeli, rahmetini sorgulama hatasına düşülmemelidir..

Bediüzzaman Said Nursi - Risale-i Nur'dan BİR ÖZET
(Sözler: 23. Söz, Beşinci Nokta)