Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton'un yayınlanmadığı için utanç duyduğunu söylediği rapordan çok çarpıcı detaylar çıktı...
Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) geçtiğimiz günlerde düzenlediği genel kuruluna ünlü işadamı İshak Alaton'un konuşması damga vurdu.
Alaton, 17 yıl önce Prof. Bülent Tanör'ün hazırladığı ''Demokratikleşme Perspektifleri'' raporunun TÜSİAD heyeti tarafından reddedildiğini hatırlatarak, bundan dolayı o dönemin yönetiminden utanç duyduğunu belirtti. Bu sözler üzerine salonda ufak çapta bir gerginlik oluştu. Yaşanan gerginlik sonrasında konuşmasına kaldığı yerden devam eden Alaton, "TÜSİAD tarihinde ilk defa yönetim kurulunun ibra edilmediği utancını yaşadım. Şöyle oldu: 1997'deki sahne, önce bir iki müspet katkı oldu rapor ilan edilince. Sonra birden hava değişti. Çoğunlukla yaşlı kuşak arka arkaya rapor aleyhinde konuştu. Yönetim kurulu iyice bunaldı, ağır toplar iyice bastırdı. 'Rapor dağıtılmadan reddedilsin' teklifi geldi. Teklif kabul edildi ve rapor yayınlanmadan arşive kaldırıldı. TÜSİAD tarihinde ilk ve tek defa ibra edilmeme utancını o gün yaşadık ve bugün bu utancı yaşamaya devam ediyorum.'' diye konuştu.
Alaton'un gerginlik yaratan konuşmasının sonunda sarf ettiği, ''Aradan sadece 36 gün geçtikten sonra 28 Şubat 1997'de askerin darbesi geldi. Şimdi sizlere soruyorum; Genelkurmay bu darbe adımını kaleme alırken TÜSİAD'ın bir ay önce yaktığı yeşil ışığın bu darbeye katkısı ne kadardır? Bu soru hep aklımda." şeklindeki sözler ise kafaları karıştırarak, raporun içeriğinin ne olduğu noktasında merak uyandırdı.
İşte Alaton'un sözünü ettiği ve onaylanmamasından ötürü utanç duyduğunu belirttiği 1997'de hazırlanan ''Demokratikleşme Perspektifleri'' başlıklı o rapora Haber7 ulaştı.
Raporda, Siyasi Partiler Kanunu'nda yer alan ve partilerin kapatılmasına da yol açan birçok maddeye yönelik öneriler dile getirilirken, Genelkurmay'ın yapısından 12 Eylül yasaklarına, Kürtçenin kullanımından şehir ve özel adlara kadar birçok alanda Türkiye'nin uzun yıllar mücadele ettiği sorunların çözümüne yönelik çok çarpıcı detayların yer aldığı gözlemlendi...
"ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARI'' İBARESİ ÇIKARTILMALI
Siyasi Partiler Kanunu'nda (SPK) yer alan ''Siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar'' şeklindeki madde ile ilgili raporda, ''Yukarıya alınan ilk fıkranın birinci cümlesi yerindedir; zaten Anayasadaki hükmün yinelenmesinden ibarettir. İkinci cümle ise tamamıyla gereksiz ve hatta sakıncalıdır.'' denilirken gerekçesi ve sakıncası ise şöyle açıklanıyor; ''Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışmak", ne siyasal parti olma niteliğiyle, ne de bunların "vazgeçilmezlik" karakteriyle ilgilidir; hatta bunlara yabancıdır. Eğer siyasal partiler "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışmak" zorundaysalar ve bu ilke ve inkılaplar arasında, pek çok kitapta ya da ders kitabında da belirtildiği üzere, örneğin "devletçilik" ve "devrimcilik" ilkeleri de yer alıyorsa, o takdirde "liberal" ve "muhafazakâr" partiler yasa dışına düşmüş olmayacaklar mıdır? Ayrıca, "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışmak" ideolojik ve siyasal bir tercih sorunudur; bunun bütün partilere dayatılması bir kez daha ideolojik, siyasal ve partisel çoğulculuk ilkelerine ters düşer. Örneğin Anayasa Mahkemesi, Huzur Partisi'nin kapatılmasına karar verirken, "Atatürkçü düşünceye ve Türk Devrimine ters düşüldüğü" gerekçesini de ileri sürmüştü.''
Raporda yasanın bu hükmünün siyasal partileri Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı faaliyette bulunmaktan yasaklamaktan çok daha ileri giderek, bunları bu ilke ve inkılaplara "bağlı olarak çalışma" yükümlülüğü altına soktuğu ve bunun, son derecede ve kabul edilmez ölçüde baskıcı bir anlayış ve düzenleme olduğu ifade edilirken öneri olarak "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak çalışırlar" ibaresinin metinden çıkartılması isteniyor.
21 YAŞ YERİNE 18 YAŞ ÖNERİSİ
Raporda siyasi partilere üye olma yaşı ile ilgili nedenleri de belirtilerek '18 yaş' önerisi getiriliyor. SPK'daki 'Siyasi partilere üye olma' başlıklı maddede yer alan ''23. 7. 1995 tarih ve 4121 sayılı yasayla Anayasanın 68. maddesinin 1. fıkrası hükmü değiştirilerek, parti üyesi olabilme yası 21'den 18'e indirilmiştir. Buna karşılık, gerekli uyumlulaştırma yapılmamıştır; SPK' da yas sınırı yine 21'dir.'' şeklindeki ifadeyle ilgili "yirmi bir yaşını dolduran" ibaresinin yerine "on sekiz yaşını dolduran" ibaresinin konması gereklidir.'' şeklinde öneri getirilmiş.
TÜRKÇE'DEN BAŞKA DİL KULLANILAMAZ
SPK md.81'de yer alan ''Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler. Tüzük ve programlarının yazımı ve yayımlanmasında, kongrelerinde, açık veya kapalı salon toplantılarında, mitinglerinde, propagandalarında Türkçe'den başka dil kullanamazlar; Türkçe'den başka dillerle yazılmış pankartlar, levhalar, plaklar, ses ve görüntü bantları, broşür ve beyannameler kullanamaz veya dağıtamazlar; bu eylem ve işlemlerin başkaları tarafından da yapılmasına kayıtsız kalamazlar. Ancak, tüzük ve programlarının kanunla yasaklanmış diller dışındaki yabancı bir dile çevrilmesi mümkündür.'' şeklindeki ifadelerle ilgili raporda öneri olarak SPK md. 81 hükmünün tümüyle kaldırılması talep edilerek diğer dillere siyaset yolunun açılması isteniyor.
12 EYLÜL YASAĞI KALDIRILMALI
SPK Madde 97'de '12 Eylül 1980 Harekâtına karşı beyan ve tutum yasağı' başlığı ile yer alan hükümde, siyasi partilerin Anayasanın başlangıç kısmında yazılı sebeplerle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 Harekâtına ve Milli Güvenlik Konseyi'nin karar, bildiri ve icraatına karsı herhangi bir tutum, beyan ve davranış içinde bulunamayacakları belirtilirken bu maddeye yönelik ise raporda hükmün göze batıcı hale geldiği belirtilirken öneri olarak söz konusu hükmün tamamen kaldırılması isteniyor.
MECLİS İÇİN AND ÖNERİSİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin göreve baslarken Meclis'te ettikleri yeminle ilgili de bir öneri bulunuyor. Meclis'te yeni vekillerin yaptıkları "Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim" şeklindeki and metni ile ilgili raporda metnin aşırı yüklü ve yer yer de hukuki değeri bulunmayan ya da milletin temsilcilerine dayatılması doğru olmayan kavramlarla dolu olduğu belirtilirken söz konusu andın "Devletin ve ülkenin bağımsızlığına ve bütünlüğüne, insan haklarına dayalı demokratik hukuk devleti ve laik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma namus ve şerefim üzerine andiçerim" şeklinde olması öneriliyor.
ASKER SİVİLLEŞMELİ
Raporda ayrıca Türkiye'de demokrasinin bir "sivilleşme sorunu" olduğu da belirtilirken, demokratik bir sistemde askeri otoritenin sivil otoriteye tabi oluşu ve savunma ile iç güvenlik işlevlerinin birbirinden ayrı tutulması (dolayısıyla da askeri otoritenin sadece savunma ile ilgili olması, iç güvenlik sorumluluğunun sivil otorite ve ilgili bakanlıklarca üstlenilmesi) gerektiği de dile getirilmiş.
'KÜRTÇE YASAĞI' TAMAMEN KALDIRILMALI
Raporda dil yasaklarına da değinilmiş. Kürtçe yasağının kaldırılmasına rağmen yasağın dayanaklarının Anayasada hala mevcut olduğuna dikkat çekilerek Anayasanın 26 ve 28. maddelerindeki "yasaklanmış diller'e ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması isteniyor.
TEK DİLLİ EĞİTİM SAKINCALI!
Ana dilde eğitimle ilgili olarak da raporda, "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez" (md. 42/son, 1. cümle)'' şeklindeki hükümle ilgili yorum olarak 'garip' ve 'sakıncalı' ifadeleri kullanılırken öneri olarak ise ''Anayasa md. 42/son ile 2923 sayılı yasadaki mantık ve bilim dışı ifadeler değiştirilmeli, ayrıca herkese olanaklar nispetinde kendi ana dilini okulda ve/ya da okul dışı kurumlarda öğrenebilme ve geliştirebilme hakkı tanınmalıdır.'' İbarelerinin yer alması istenmiş.
YERLEŞİM YERLERİNİN ADLARI GERİ VERİLMELİ
Günümüzde ''Demokratikleşme Paketi'nde yer alan madde ile henüz yeni aşılan yerleşim yerlerinin adları ile ilgili sorun o dönem raporda da dile getirilmiş ve ''Yerleşim yerlerinin adları, her ülkenin kültürel malvarlığı ve mirası demektir. O adlar yöre halkı tarafından yüzyıllar öncesinde konmuş ve benim- sene gelmiştir. Merkezi kararlarla bunların değiştirilmesi milli kültür patrimuvanına da saygısızlıktır.'' şeklindeki açıklamalar ile İl İdaresi Kanunu'nun değişik md. 2/D hükmünün (11. 5. 1959) 2. Fıkrasından ''Türkçe olmayan ve" ibaresinin çıkartılması ve halkın vermiş olduğu isimlere geri dönülmesine çalışılması gerektiği yazılmış.
AD KOYMA SERBESTLİĞİ SAĞLANMALI
Raporda özel adlarla ilgili Nüfus Kanunu'nda yer alan "ana-baba tarafından çocuğa konacak adın "milli kültürümüze" uygun düşmelidir. Yeni takılan soyadları Türk dilinden alınır. Yabancı ırk ve millet isimleri soyadı olarak kullanılamaz" hükmünün dolaylı olarak Kürtçe ad ve soyadı yasağı da anlamına geldiğinin altı çizilirken öneri olarak "Nüfus Kanunu ve ilgili yönetmeliklerde gereken değişiklikler yapılarak, "ad koyma serbestliği" sağlanmalı, "milli kültür" kayıtlamasına son verilmelidir." deniliyor.