Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Ender Yorgancılar gündemin merak edilen sorularını cevapladı.
Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı Ender Yorgancılar, sanayiciler için kötü geçen 2013'ün ardından, 2014'ün de Türkiye açısından kolay bir yıl olmasını beklemiyor.
Sanayicilerin 2013 yılında artan kurlar nedeni ile maliyet ve borç mağduru olduğunu ifade eden Yorgancılar ihracattaki kaybın uygulanan dış politikalar nedeniyle de kamçılandığı ifade etti. EBSO Başkanı son zamanlarda büyük tartışma konusu olan BDDK düzenlemelerini ise yerinde bulduğunu kaydetti.
2013 beklentilerinizi karşıladı mı?
2013 yılının ilk yarısı toparlanma eğiliminde gerçekleşirken, ikinci yarısı FED’in açıklamaları ile inişli çıkışlı bir ivmenin tüm dünyada hakim olmasına neden olmuştur.Bu da, ülkelerin içinde bulundukları riskleri görmeleri açısından aslında bir fırsat oldu. Önemli olan bu fırsatı değerlendirebilmek. Biz ne yazık ki, henüz bu aşamaya gelemedik. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, 2013 yılında yine çok konuştuk, ancak eyleme geçemedik. Orta Vadeli programda cari açık ve tasarruf vurgusu çok önemli idi. Tartışmalara açık olsa da demokratikleşme paketi ilk adım olması açısından dikkate değerdi. Ancak biz sanayiciler, 2013 yılında da artan kurlar sebebiyle artan maliyet ve borç mağduru olmaya devam ettik. TUİK rakamlarına göre Ocak-Ekim döneminde imalat sanayide ihracat %2 azalış gerçekleştirdi. AB’ye olan ihracatımızda temkinli bir iyileşme olurken, ne yazık ki uygulanan dış politika, Ortadoğu ülkeleri ile olan ihracatımızı olumsuz etkilemiştir. Bu anlamda bizler pazar bulma noktasında ciddi gayret sarfederken, bu son durum, beklentilerimizin ötesine geçmiştir. Ümit ediyoruz ki, karşılıklı çıkarlar kapsamında ilişkilerde kısa sürede bir iyileşme sağlanır. Diğer yandan çok önemsediğimiz Anayasa noktasında ne yazık ki ilerleyemedik. Bugün Türkiye’yi uluslararası rakipleri karşısında ileriye taşıyacak adımları atamadık. Genç ve dinamik nüfus avantajına rağmen, bugün dershanelerin varlığını tartışırken, eğitim kalitemizdeki eksiklikleri görmemeye devam ediyoruz. Tüm bunlar, beklentilerimize cevap vermese de, bizim ülkemizin geleceğine ilişkin umudu devam etmektedir.
TL'deki değer kaybının sanayiye etkilerinin boyutu ne oldu ve kur riskini hedge etmek için ne gibi önlemler alıyorsunuz?
Düşününüz ki yıl içinde TL’nin dolar karşısında ortalama %10-%15 oranındaki bir değer kaybı, dolar ile borçlanan, dolar ile ara mallarını tedarik eden sanayici açısından nasıl bir artı yük getirmiştir. İşte Türkiye’de sanayici olmanın belki en zor yanlarından biri de budur. Özellikle son 10 yılda, döviz kurlarındaki gelişmelerden her bir firma farklı şekilde etkilenmiştir. Zira etkinin düzeyi ihracatın (ve ithalatın) hangi döviz ile yapıldığı, hangi dönemde yapıldığı, maliyet yapısı, ürünün teknoloji yoğunluğu, ürün talebinin fiyat ve gelir esneklikleri, pazar bileşimi gibi birçok faktör tarafından birlikte belirlenmektedir. Ancak bu değerlendirme 2002 sonrası dönemde döviz kurlarındaki gelişmelerden yerli üreticilerin ve dolayısıyla da ülkemiz ekonomisinin uzun vadeli hedefler açısından olumsuz etkilendiği gerçeğini değiştirmemektedir. Yaptığımız bir çalışmada gördük ki, aşırı TL yüzünden son 10 yılda ihracatçı 911 milyar TL kayba uğrarken, ithalatçı 1,189 milyar TL avantaj elde etmiştir.İhracatçıyı cezalandıran, ithalatçıyı ödüllendiren bu gelişme sonucunda 278 milyar TL'lik bir net etki ortaya çıkmış, yani reel dayanağı olmayan suni bir ucuz ithal ürün girişi ile birlikte, eksik ödeme yapılmıştır. Bu da ülkemiz sanayisinin neden al-sat’a kaydığını açıkça göstermektedir. Oysa ki, Türkiye üreterek büyümek zorundadır. Türk sanayicisi al-sat değil, yap-sat ilkesini benimsemelidir. Son yıllarda inşaat ve finans sektöründeki artışın ana nedeni de bu riskten korunma gayretidir. Ancak biliyoruz ki, İthal girdiye dayalı bir büyümeden istihdama ciddi katkı yapmasını beklemek de zaten gerçekçi olmayacaktır. Artan işsizlik oranı, bu kapsamda dikkatlice değerlendirilmelidir. O nedenle yatırımcılar, sanayici olmaktan caydırılmamalı, aksine teşvik edilmelidir.Sanayicilerimiz kur riskini azaltma noktasında, türev ürünlere yönelmenin yanısıra, doğrudan döviz alımı da gerçekleştirebilmektedir.
TCMB Başkanı 1.95 seviyesini işaret etmişti. Yıl sonu ve gelecek yıl için projeksiyonların kaç dolar üzerinden yapıyorsunuz?
Orta Vadeli programda öngörülen 2013 yılı dolar kuru 1,89, 2014 için de 1,98’dir. 2013 için Aralık başı itibari ile TCMB verileri incelendiğinde ortalama 1,89’a gelindiği görülecektir. 2014 yılı için o kadar çok belirsizlik söz konusu ki, temennimiz 2,0 seviyelerinin altında gerçekleşmesidir.
Türkiye'yi nasıl bir 2014 bekliyor? Fed'in varlık alımında azaltıma gitmesi Türkiye'yi nasıl etkiler?
2014 yılı Türkiye açısından 3 seçimin heyecanı ve ekonomisinin yaşanacağı bir yıl olacak. Bunun dışında FED kararları, Ortadoğu ilişkileri, barış sürecinin yansımalarını siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan görebileceğimiz bir yıl söz konusudur. O nedenle de baktığımızda aslında çok da kolay olmayacağını, oldukça hareketli geçeceğini söylememiz mümkün. FED’in varlık alımında azaltıma gideceğinin ilk ifade edildiği 22 Mayıs’tan sonraki dönemde, PMI, CDS, Dolar ve borsa verileri incelendiğinde başta Türkiye olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin nasıl olumsuz etkilendiğini çok net görebildik. Bu veriler, bizim gibi sıcak para bağımlısı gelişmekte olan ülkelerde, FED’in eyleme geçmesi durumundainiş ve çıkışların daha da keskinleşeceğini göstermiştir.Bunu görebilen OECD, McKinsey gibi kuruluşların raporlarında da Türkiye kırılgan ülkelerin başında alınmış, Standart&Poors ve Fitch artan risklere dikkat çekmiştir.Bu sebepten diyoruz ki, Türkiye makro reformları, mikro reformlarla desteklemek zorundadır. Piyasanın önünü açan, iş yapmayı kolaylaştıran reformlar üretimin de önünü açacaktır.
BDDK'nın tüketim için aldığı frenin etkileri ne olur? Kredi kartı kullanımına getirilen sınırlamaları nasıl yorumluyorsunuz?
Baktığımızda Türkiye hem gelişen hem de gelişmekte olan ülkeler nezdinde çok düşük bir tasarruf oranına sahip. Türkiye, 174 ülke içinde 130. sıradadır. Bunun biraz da kültür meselesi olduğu inancındayım. Biz geçmişten gelen “ayağını yorganına göre uzat” kültürümüzü giderek kaybediyoruz. Dolayısı ile yüksek olan tasarruf oranımız da yıllar itibari ile gerilemeye devam etmektedir. Her geçen gün, artan şekilde bir tüketim toplumu haline geldik. Bugün dünyada en fazla tasarruf oranına sahip Çin’de Konfüçyüs’un “Gerçekten değerlendirdiğim üç hazinem vardır: Birincisi sevgi ve nezaket, ikincisi tasarruf, üçüncüsü alçakgönüllülüktür” ilkesi çok önemli bir yer tutmaktadır. Yoksulluk, yaşlanan nüfus gibi etkenler de bu durumu tetiklemektedir. Bu kapsamda değerlendirdiğimizde; özellikle Türkiye’de genç nüfusun ihtiyacın ötesinde alımıbizi tüketen bir toplum haline getirmiştir. Ne yazık ki, uzun vadeli taksitlere güvenerek, lüks veya gereksiz tüketime yönelen halkımız için bu adımları gerekli görmekteyim. Milli geliri Türkiye’den çok daha fazla olan ülkelerde dahi görülmeyen düzeyde marka ve lükse dayalı tüketim eğilimi, tasarrufun önündeki en büyük engeldir. Diğer yandan, tüketimin %90’ı ne yazık ki yerli üretim değildir. Biz her zaman şunu vurgulamaktayız:
YERLİ ÜRETİM, YERLİ TÜKETİM.
Azalan yatırımlar, tasarrufa olumsuz yansıdığı gibi işsizliği de olumsuz etkilemektedir. Tasarruf kültürünü edinmiş ülkelerin işsizlik oranları incelendiğinde, maksimum %6'da kalındığı görülmektedir. Ancak, %26’lık genç nüfusu ile övünen Türkiye’nin, ne yazık ki bugün genç nüfustaki işsizliği %19’a genel işsizlik oranı %9,8’e yükselmiştir. O nedenledir ki doğrudan yatırımlar ve kalitesi özellikle de Türkiye için hayati derecede önemlidir.