İngiltere'nin yeni Dışişleri Bakanı, bir Osmanlı torunu

Muhafazakar Partili 52 yaşındaki Boris Johnson, Damat Ferit Paşa hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan Ali Kemal Bey’in torununun oğlu.

23 Haziran'da yapılan AB referandum sürecinde, AB'den çıkılmasından yana kampanya yürüten Muhafazakar Parti'li Johnson, bugün görevine başlayan Başbakan Theresa May tarafından Dışişleri Bakanı olarak görevlendirildi.

boris-johnson-baskan

DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİNDEN ALİ KEMAL'İN TORUNU

Türk kökenli olan 52 yaşındaki Boris Johnson, Osmanlı Devleti döneminde Damat Ferit Paşa hükümetinde bakanlık yapmış Ali Kemal Bey'in torununun oğlu. Johnson, 2008-2016 yıllarında başkent Londra'nın belediye başkanlığını yaptı.

YENİ KABİNE KURULUYOR

İngiltere Başbakanlığından yapılan açıklamada, yeni kabinede İngiltere'nin Dışişleri Bakanı Philip Hammond'ın Maliye Bakanı olarak görevlendirildiği bildirdi.

İçişleri Bakanlığına Enerji Bakanı olan Amber Rudd getirilirken, Brexit"ten sorumlu bakan olarak, David Davis'e görev verilmesi bekleniyor. Ayrıca, yeni Savunma Bakanı'nın Michael Fallon ve Uluslararası Ticaret Bakanı'nın Liam Fox olacağı öngörülüyor.

İngiliz Independent gazetesi'nden küstahça tavır

İngiliz Independent gazetesi, Muhafazakar Partili Boris Johnson'ın Dışişleri Bakanı olarak atanmasından dolayı tüm dünyadan özür diledi.

ingilizler dunyadan ozur diledi: utanc duyuyoruz!Birleşik Krallık'ın önde gelen gazetelerinden Independent, iktidardaki Muhafazakar Partili Boris Johnson'ın Dışişleri Bakanı olarak atanmasından dolayı tüm dünyadan özür diledi.

Gazete çalışanları tarafından kaleme alınan açık mektuba gazetenin internet sitesinde yer verildi.

"Dünyanın geri kalanına bir mesaj; Yeni Dışişleri Bakanımızdan dolayı gerçekten üzgünüz" başlıklı mektupta, gazetenin çalışanları, Johnson'ın atamasından dolayı "utanç duyduklarını" bildirdi.

ÖZÜR DİLERİZ

Mektupta, Johnson'ın Birleşik Krallık halkı da dahil dünya liderlerine dahi hakarette bulunduğu, yaptığı yurt dışı ziyaretlerinde de uygun olmayan açıklamalar ve davranışlarda bulunduğu hatırlatılarak, "Küresel sahnede, Birleşik Krallık'ın yüzü olarak Alexander Boris de Pfeffel Johnson ile uğraşacağınız gerçeğinden dolayı lütfen naçizane özürlerimizi kabul ediniz." ifadesi kullanıldı.

EN AZINDAN BAŞBAKAN DEĞİL

Gazete çalışanları, Dışişleri Bakanlığı görevinin beraberinde getirdiği uzun uçuşlar, bitmeyen toplantılar ve Brüksel'i ziyaretler gibi yoğun ajandadan ötürü Johnson'ın görevinden "nefret etmesi" olasılığının, üzüntülerini hafifletecek tek teselli olduğunu belirterek, "Ancak bu durum, temelde Johnson'ı bizim kadar sizin de probleminiz yaptığımız gerçeğini değiştirmiyor. Bu nedenle, gerçekten ve yürekten üzgünüz. Bu durumu daha iyi yapacak, söyleyecek bir şeyimiz yok. En azından Johnson başbakanımız değil. Şimdilik." denildi.

Ali Kemal kimdir?

Alikemalbey1867 yılında İstanbul'un Süleymaniye semtinde doğdu. Asıl adı Ali Rıza'dır.

Ali Kemal, İstanbul'da Mülkiye Mektebi'ne girdi. Dört yıllık dönemin son yılında buradan ayrılarak Fransızca'sını ilerletmek amacıyla 1886'da Paris'e gitti. Ertesi yıl Fransa'dan Cenevre'ye geçti ve 1888'de İstanbul'a döndü. Yeniden Mülkiye Mektebi'ne başladı ve Avrupa'da gördüklerinden etkilenip bir öğrenci derneği kurdu. Kurduğu dernek kapatıldıktan sonra yeniden bir dernek kurma taşebbüsünde bulununca dokuz ay hapis yattı. Hapis'ten çıktıktan sonra Temmuz 1889'da Halep'e sürgün edildi.

Halep’te kaldığı yıllarda Halep İdadisi'nde Türk Dili ve Osmanlı Edebiyatı hocalığı yaptı. Sonra Paris'e döno Siyasal Bilgiler okudu ve bir yandan da gazetecilik yaptı,

1897'de Brüksel Elçiliğinde ikinci kâtipliğe atandı. İttihatçılardan çekindiği için İstanbul'a dönemiyordu. 1899'da Siyasal Bilgiler diplomasını alması sonrasında, II. Meşrutiyet'in ilanına kadar Mısır'da yaşadı. Kahire'de Mısırlı bir prense ait bir çiftliği idare ediyordu.

1903 yılında yaz tatili için gittiği Londra'da Winifre Brun adlı bir İngiliz hanımla evlendi. Bu evliliğinden Selma adında bir kız, Osman adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Oğlunun doğumunun hemen ardından eşini kaybetti. II. Meşrutiyet'in ilanından bir gün önce İstanbul'a döndü.

31 Mart Olayı ve Ali Kemal

İstanbul'da İkdam gazetesinin başyazarlığının üstlenen Ali Kemal, bir yandan da Darülfünun'da Edebiyat Fakültesi'nde siyasi tarih dersleri veriyordu. İlk siyasi partilerden birisi olan Osmanlı Ahrar Fırkası'na girdi. Ali Kemal’in İstanbul’a döner dönmez padişahın huzuruna çıkmış, padişahın iltifatlarını ve verdiği paraları kabul etmişti; bu durum İttihatçıların tepkisine neden oldu. O da yeni eleştiri hedefini İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak belirledi ve İkdam gazetesinde Cemiyet'e karşı ağır eleştiriler içeren başyazılar yazmaya başladı. Hemen bütün çevresiyle sürekli kavga halindeydi. Sınıfta öğrencilere Fransa'daki siyasal liberalizmi hararetle övüyor, kendisiyle aynı fikirde olmayan kişilere şiddetle saldırıyor, gençlerin öfkesini bunlara yöneltmeye çalışıyordu.

Ali Kemal'in tahrikleri 31 Mart Olayı'nın çıkmasında etkili oldu. Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesinin ertesi günü olan 7 Nisan 1909'da Darülfünun’da kalabalık bir topluluğa yaptığı konuşmadan sonra bu konuşmanın etkisinde kalan Darülfünun hocaları ve öğrencileri katillerin yakalanmasını istemek üzere Bâb-ı Âli'ye yürümüşler; sayıları onbinlere ulaşan kalabalığın üstüne ateş açılması sonucu birkaç yüz kişi yaralanmıştı. Ertesi günkü cenaze sırasında da devam eden olayların ve 31 Mart ayaklanmasına dönüşmesi üzerine Selanik'ten gönderilen Hareket Ordusu İstanbul'a gireceği sırada Ali Kemal yeniden Paris'e kaçmak zorunda kaldı (1909). Bu arada Mülkiye'deki görevine son verilmişti.

İttihat ve Teraki Yönetiminin iktidardan uzaklaşmasının ardından 1912 affıyla İstanbul’a geri gelen Ali Kemal İkdam Gazetesi'nde başyazar olarak yazılarına devam etti ancak altı ay sonra hükümet Bâb-ı Âli Baskını ile devrilince Viyana'ya sürüldü. Üç ay sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım 1913’te Peyam Gazetesi’ni yayınlamaya başladı, başyazarlığını üstlendi. İlk başyazısı “Peyamımız, Meramımız” başlığını taşıyordu. Mülkiyedeki hocalığı da geri verilmişti. Mektepler Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanım ile evlendi. Bu evliliğinden Zeki adında bir oğlu dünyaya geldi. Ocak 1913'te İttihat ve Terakki'nin gerçekleştirdiği askeri darbe olan Bâb-ı Âli Baskını’ndan sonra tutuklandı.

I. Dünya Savaşı yılları

Ali Kemal, 22 Temmuz 1914’te, I. Dünya Savaşı'nın başladığı sıralarda, İttihat ve Terakki’nin baskısıyla gazetesini kapatmak zorunda kaldı. Siyasetle ilgilenmeyip öğretmenlik ve tüccarlıkla geçinmeye çalıştı. Bu tutumu 1918'de İttihat ve Terakki liderlerinin bir Alman denizaltısına binip Türkiye'den kaçışına kadar sürdü.

Kurtuluş Savaşı yılları

Ali Kemal, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra 14 Ocak 1919'da yeniden faaliyete geçen Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin genel sekreteri oldu. 4 Mart 1919'da kurulan Birinci Damad Ferit Paşa hükümetinde Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanlığı), bu hukumetin mayıs'ta istifasının hemen ardından kurulan ikinci Damad Ferit Paşa hükümetinde ise Dahiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) görevine getirildi. Bu görevde iken Kuva-yi Milliye ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine emirler yayımladı. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından birisi oldu. Hükümet içinde çıkan bir anlaşmazlık yüzünden 26 Haziran 1919'da bakanlıktan istifa etti.

Darülfünun'da ders vermeye devam eden Ali Kemal, 1922 Mart ayında Darülfünun öğrencilerinin istifaya davet ettiği dört öğretim elemanı arasındaydı. Öğrencilerin verdiği kararın gerekçesi, hocaların, bağımsızlık, kutsiyet, milliyet hislerine yabancı oluşları, saldırgan şahsiyetleri ile kamu vicdanında mahkum edilmiş olmalarıdır. Öğrencilerin tepkileri üzerine Ali Kemal ve Cenap Şahabettin 3 Eylül 1922'de Meclis-i Vükela kararıyla görevlerinden azledildi[5]

Ali Kemal, bakanlığı sırasında başyazarlığını Refik Halit ile Yahya Kemal’in üstlendiği Peyam-ı Sabah Gazetesi’nin başyazarlığına bakanlıktan ayrıldıktan sonra döndü. Bu gazete, Peyam Gazetesi ile ve Mihran Efendi’nin sahibi olduğu Sabah Gazetesi’ninbirleştirilmesiyle 1920’de kurulmuştu. Yazılarında acımasız eleştirilerini İttihat ve Terakki’nin devamı olarak gördüğü Anadolu hareketine yöneltti. Ancak Büyük Taarruz'un başarılı olup, İzmir'in kurtulmasından sonra 10 Eylül 1922'de "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" başlıklı bir yazı yazarak yanıldığını söyledi.

Öldürülmesi

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Ankara Hükümeti, İstanbul polisinden Ali Kemal'in tutuklanıp yargılanmak üzere Ankara'ya gönderilmesini istedi.

4 Kasım 1922 günü, Teşkilat-ı Mahsusa mensubu birkaç kişi Ali Kemal'i Tokatlıyan Oteli'nde gittiği berber dükkânından kaçırarak İstiklal Mahkemesi'ne çıkarılmak üzere Ankara'ya götüreceklerini bildirdiler. Gerçekte ise Ali Kemal, İzmit'te bölge kumandanı Sakallı Nurettin Paşa'ya teslim edildi. Nurettin Paşa ile görüştükten sonra dışarı çıkarken kumandanlık karargahı önünde bekleyen "genç subaylar" tarafından linç edildi (6 Kasım 1922). Kafası çekiçlerle ve taşlarla kırılarak öldürüldü. Çıplak vücudu ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldı. Cesedi, Lozan Konferansı'na giderken trenle İzmit'ten geçecek olan Dinsiz İsmet Paşa görsün diye istasyonda bir sehpaya asıldı. Lozan'a gitmekte olan İsmet İnönü'nün bu durum karşısında sinirlenmesi üzerine Ali Kemal’in ölü bedeni apar topar kaldırıldı.

İzmit’te defnedilen Ali Kemal'in mezarı, başına bir mezartaşı veya herhangi bir işaret konulmaması sebebiyle zamanla ortadan kayboldu; uzun araştırmalar sonunda 1950'lerde yeri tespit edilebildi.

Falih Rıfkı Atay'a göre, Atatürk, Ali Kemal'in öldürülüş şeklinden tiksinerek bahsederdi.