YÖK, uzun süredir üniversitelerdeki FETÖ'cü kadrolaşmalar konusunda eleştirilerin odağında olan bir kurumdu. Son ÖYP operasyonu, rektör, dekan, öğretim üyesi, sekreter ve idari personel kadrolarını işgal eden FETÖ'cüler için alan açma ve dikkatleri başka yöne çekme gayreti olarak değerlendiriliyor. #öyp50d
------
FETÖ İLE MÜCADELEDE ELEŞTİRİLEN YÖK HINCINI ÖYP’LİLERDEN Mİ ALIYOR?
Kanun hükmünde kararname ile bir anda 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 33/a maddesi Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında atanan araştırma görevlilerinin statüleri herhangi bir işleme gerek kalmaksızın aynı kanunun 50/d maddesi kapsamına alındı.
Konuya yabancı olanlar için özetle belirtmek gerekirse; her iki kadro da sözleşmeli kadrolar olmalarına rağmen aralarındaki temel fark; 33/a kadrosundaki araştırma görevlileri eğitimlerini yani doktoralarını tamamladıktan sonra Arş. Gör. Dr. olarak görevlerine devam edebiliyorken, 50/d maddesi kapsamındaki araştırma görevlilerinin görevleri ile ilişikleri kesilmektedir. Böylesine sıkıntılı bir ortamda yıllardır Türkiye’deki sayıları yaklaşık 6000’i bulan 50/d kadrosundaki araştırma görevlilerinin 33/a kadrosuna geçmelerinin mücadelesi veriliyorken, bir anda 33/a kadrosundaki tüm ÖYP kapsamında atanan binlerce araştırma görevlisi 50/d kadrosuna geçirildi.
ÖYP nedir?2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 35. Maddesinde belirtilen ÖYP, lisansüstü eğitim verme imkanına sahip olan yükseköğretim kurumlarının, araştırma görevlilerine lisansüstü eğitim yaptırarak, öğretim üyesi yetiştirilmesini sağlamayı amaçlayan bir program. ÖYP’li araştırma görevlileri, lisansüstü öğrenimlerini görürken kadroları başka bir üniversitede bulunuyor. Eğitimleri tamamlandıktan sonra lisansüstü öğrenim süresi kadar kadrolarının olduğu üniversitede zorunlu hizmet yapma yükümlülükleri var. YÖK, 2016 yılından itibaren programa son verdi. 50-d nedir?2547 sayılı kanunun 50-d maddesi lisansüstü öğretim yapan öğrencilerin burslardan yararlanarak bir yıllığına öğretim yardımcılığı kadrosuna atanmasını öngörüyor. Araştırma görevlileri bu kadroda iş güvencesizliğinin yüksek olduğuna dikkat çekiyor. 50-d’de kadrolu olanlar bölüm ve rektörlük kararıyla 33-a kadrosuna geçiriliyor. Asistanlar 50-d’ye karşı birçok eylem yaptı. 33-a nedir?2547 sayılı kanunun 33-a maddesi, ÖYP’li araştırma görevlilerinin bağlı olduğu kadro statüsüydü. Bu maddeye göre “öğretim yardımcısı” sıfatı ile en çok üç yıla dek görevlendiriliyorlar, bu süre sonunda tekrar atanabiliyorlar. Bu kadroda oldukları sırada eğitime devam etme şartları yok. Araştırma görevlileri bu kadronun görece daha güvenceli olduğunu belirtiyor. alıntı: http://www.dunyabulteni.net/guncel/376450/arastirma-gorevlilerinden-yoke-oyp-tepkisi |
Tüm ÖYP araştırma görevlilerinin bu örgütle bağı varmış algısı oluştu
Bütün ÖYP araştırma görevlilerinin FETÖ örgütü üyesi gibi algılanmasına sebep olan bu karar birçok sorunu içinde barındırmaktadır. YÖK’ün darbe sürecinden beri akademide ilgili örgütle mücadelesi zaten eleştiriliyordu. Akademinin FETÖ’nün çok eskilerden beri en fazla ve en kolay sızdığı alanların başında geldiği herkesçe biliniyorken YÖK’ün bu duruma karşılık sağlıklı bir mücadele içerisinde olmadığı da böylece ortaya çıkmış oluyor. İlginç bir şekilde FETÖ’cü olup veya onların yardımıyla (ALES, YDS gibi sınavda çalınan sorularla, ilgili yapının ilişkileriyle kadro almalarla, yükselmelerle Doçent, Profesör, Bölüm başkanı, Dekan ve hatta Rektör olmalarla vb.) önemli yerlere gelmiş kişilere yönelik ciddi bir yaptırımı olmayan YÖK (kanun hükmünde kararname ile ilişiği kesilen 2346 akademisyen –ki çoğu araştırma görevlisi ve yardımcı doçent idi- sayısı bile FETÖ’nün bu kadar önem verdiği akademi için devede kulak sayılır), aldığı bu kararla bütün ÖYP araştırma görevlilerin bu örgütle bağı varmış gibi bir algı oluşturmuştur.
ÖYP araştırma görevlilerinin kadro şeklinin değiştirilmesi FETÖ ile mücadeleye nasıl bir katkı sağlayacaktır” sorusu havada durmaktadır. 33/a kadrosuna uygulanamayan hangi yaptırım 50/d kadrosuna uygulanacaktır? Üstelik ilişiği kesilen 2346 akademisyenin içerisinde ÖYP araştırma görevlileri de mevcuttur, demek ki mücadele edilmek istenirse kadro şekli çok da önemli değildir. YÖK aldığı bu kararla asıl mücadele etmesi gereken üst kademedeki üniversite personelinin (YÖK personelleri, rektörler, genel sekreterler, dekanlar, bölüm başkanları) gündemden çıkmasını sağlamış, bütün ÖYP araştırma görevlileri FETÖ üyesiymiş gibi bir algı oluşturmuştur.
Bununla birlikte 2010 yılı itibariyle başlatılan Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı bir sisteme oturtulamamış, neredeyse her sene yeni bir uygulamayla üyelerini belirsizliğe sevk etmiştir. Daha kısa bir zaman önce tez dönemindeki araştırma görevlilerinin kadrolarının bulunduğu üniversitelere dönmeleriyle ilgili alınan karar mahkemece durdurulmuştur. Sürekli bir belirsizlik hali içerisinde olan ve acaba başımıza ne gelecek tereddüdü içerisinde olan ÖYP araştırma görevlileri alınan bu son kararla birlikte programın zaten asıl maksadından bütünüyle ayrılmış olduğunu görmüş ve bütün hepsi kadrolarının bulunduğu üniversitelerin (hala bir kısmının yönetimlerinin dahi FETÖ’ nün elinde bulunduğu gerçeğiyle birlikte) insafına bırakılmıştır.
Yüksek lisans ve doktora eğitimleri için başka üniversitelere görevlendirmeyle geçen, dil eğitimini devam ettiren, bu programa göre kendilerine bir yol çizen araştırma görevlileri yarın başlarına ne geleceğinden habersiz, kadrolarının bulunduğu üniversite yönetimlerinin insafına terk edilmişlerdir. Şu süreçte üniversiteleri FETÖ ağlarından kurtarması ve akademik ilerlemeyi hedef alması gereken YÖK, binlerce araştırma görevlisi ve ailelerinin hayatlarıyla oynamıştır.
Konuştuğumuz araştırma görevlileri kadro statüsü değişikliğinin iş güvencesizliğini arttıracağı, geri çağrılma ile de tasfiyelere alan açılacağı konusunda endişeli.
Endişeler ve soru işaretleri şu başlıklar altında sıralanıyor:
- Görece daha çok iş güvencesi olması nedeniyle ÖYP’yi tercih edenlerin, yeni kadro statüsü ile işten atılma riski artması
- ÖYP’den ayrılma/atılma halinde ödemekle yükümlü oldukları ücretin ne olacağı konusundaki belirsizlik
- Geri çağrılan üniversitelerde eğitimleri için gerekli altyapının olmaması
- Danıştay’ın geri çağrılmayı durduran kararı ile KHK’nın çelişkisi
- Bunun OHAL’le sınırlı olmayan bir düzenleme olması.
- ÖYP'liler, programın başından itibaren gelenin gidenin tokatladığı bir kitle oldular zaten.
- Normalde anca doçent olunacakken alınması gereken dil puanı, lisansı henüz bitirmiş bu arkadaşlardan istendi. atandıktan sonra 1 yıl içinde 65'i geçemeyeni atarız dediler, attılar da..
- Önce 65'i geçenlerin yurtdışına dil eğitimine gönderilme hakkı vardı, iptal edildi.
- Kadro garantisi zaten uçtu gitti.
- 20 binlik yüksek lisans ödeneği 8 bine düşürüldü. doktora ödeneği de düşürüldü tabii...
- Doktora bittikten sonra esas üniversitesine dönmesi gereken araştırma görevlileri bir günde alınan kararla, "ders dönemini bitiren dönsün" emrine uymak zorunda bırakıldı.
Konuştuğumuz asistanlar isimlerinin yayınlanmasını istemedi.
Bir an evvel bu yanlıştan dönülmesi ve üniversitelerin asıl olmaları gereken noktaya erişmeleri gerekiyor.
YÖK Başkanı Yekta Saraç Kimdir
11 Kasım 2014 tarihi itibariyle Yök’ün yeni başkanı olan Profesör Yekta Saraç 21 Mart 1963 yılında İstanbul’da doğdu.
Lisans Eğitimini 1981-1985 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatında tamamladı. 2 yabancı dil bilmektedir. 3 Aralık 1985 tarihinde İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı, Eski Türk Edebiyatı ABD. da araştırma görevlisi oldu.
Aynı üniversitede 1987-1991 yılları arasında doktora eğitimini aldıktan sonra, 25 Haziran 1992 tarihinde yardımcı doçent, 04 Ekim 1994 tarihinde doçent ünvanını kazandı. 2000 yılında profesör oldu. 2005-2006 yıllarında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesinde görev yaptı.
2005 yılında Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine seçilmiş ve dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bu seçim onaylanmıştır.
19 Ekim 2005 tarihinde YÖK Genel Kurul üyesi oldu. 19.10.2010 tarihinde YÖK üyeliğine ikinci kez, Ekim 2013 tarihinde üçüncü kez tekrar atandı.
13 Mart 2008 tarihinden itibaren YÖK Yürütme Kurulu üyesi ve 21 Ocak 2010 tarihinden itibaren de YÖK Başkan Vekilliği görevini yürüttü.
Basılı sekiz kitabı ve pek çok dergide yayınlanan alanı ile ilgili makaleleri bulunan M.A. Yekta Saraç’ın uzmanlık alanı Eski Türk Edebiyatı, metin şerhi, belagat-retoriktir.
FACEBOOK: https://www.facebook.com/ekonobilcom
ABDURRAHMAN DİLİPAK böyle yazmış..
Şimdi hükümetten beklenen yanlışlıkla ya da bir kumpas sonucu, kripto birileri ya da fırsattan istifade kendilerine alan açmaya çalışan grupların sebep oldukları yanlışlıkların bir an evvel düzeltilmesi gerekir..
Bazıları, görevden almadan birilerinin özlük haklarını garanti altına almak için istifa mekanizması işletiyor. Bazıları da, haksız bir şekilde iftira sonucu görevden aldıkları kişinin geri dönüşünü engellemek için geriye dönük istifa ve emeklilik işlemleri için muhataplarına baskı yapıyorlar..
Bakın kesinlikle haksız bir şekilde kasten görevden alınanlar ve suçlananlar işin peşini bırakmamalı, buna sebep olanları ortaya çıkartıp cezalandırılmasını sağlamalıdır. Hatta uğradıkları hak kaybından dolayı sorumluların şahıslarına yönelik tazminat davaları açmalıdırlar.. Eğer kasıt varsa mutlaka cezalandırılmalı. İktidar itirazların hızla çözümlenmesi için yeminli mali müşavirlik gibi, avukatlardan oluşan muhakkik kurulları oluşturulabilir ve bu tahkikat raporları da yargısal denetime ve Adalet Bakanlığı’nın denetimine açık olabilir..
Yargılama sürecinin dünyaya ve halka zamanında doğru şekilde duyurulması da önemli.. İddianamelerin hazırlanmasında da gereken özenin gösterilmesi gerekiyor.. Bu konuda savcılıklara hem daha fazla imkan sağlanması, hem de bilgisayar imkanlarının artırılması gerek..
Hükümet iyi niyetli ve gayretli. Ama bütün bunlar sorunun çözümü için yeterli değil. Toplumun da duyarlı, sabırlı olması ve dedikodulara hemen inanılması ya da abartılı söylentilerin yayılmasına aracılık etmemesi gerekir..
Hükümet çevrelerinin açıklamasına göre, kurumlara yapılan ihbarlar değerlendiriliyor ve belli kriterlere göre listeler oluşturuluyor.. Bazı kriterler söz konusu. Gözaltına alınan kişilerin ifadeleri, gizli tanıklar ve itirafların verdiği bilgiler, istihbarat raporları, aramalarda ele geçen bilgi ve belgeler de incelendikten sonra işlem yapılıyor. Ama yine de ciddi hatalar olmuyor değil. Ama adam yemin billah ederek görevden alınanların onda dokuzu yanlış diyorsa bu da ciddiye alınmamalı.. Tasfiyeler sırasında suça bulaşmamış ve örgütle organik bağı olmayan kişilerin zarar gördüğü anlaşılırsa hata düzeltiliyor/düzeltilmeli. Ama bu işler de hızlı olmuyor. Bu işlerde torpil de oluyor/olmamalı.. 17/25 Aralık bu konuda milat olarak alınıyor. 15 Temmuz tam tarihi baz alınıyor. Hatta 15 Temmuzda saat bile önemli.
Örgüt üyesi olmak, yardım ve yataklık yapmak kapsamında, 17/25 Aralık’tan sonra Bank Asya ve Paralel Yapı’nın diğer şirketlerine parasal katkı sağlamak, FETÖ’nün sendikaları ve derneklerinde yönetici veya üye olmak, ByLock ve benzeri özel şifreli yazışma programını kullanmak, Kimse Yok Mu Derneği’ne bağışta bulunmak, Emniyet ve MİT ve MASAK raporlarının olması, kapsamlı sosyal medya taraması, örgütün sivil toplum kuruluşları adı altında sohbet ve toplantılarına katılmak, doğal akış dışında kısa sürede terfi etmiş veya özel görevlere getirilmiş olmak, örgüte ‘himmet’ adı altında para aktarmak, güvenilir ihbarlar, ifade ve itiraflar bulunması, takip ettikleri sitelerin incelemesinden elde edilen sonuçlar, FETÖ üyesi şirketlerin normal olmayan işlemlerini yapmak, koruyup kollamak, yargıda ve emniyette örgüt lehine hareket ettiği tespit edilen kişiler arasında yer almak, Paralel Yapı’nın ev ve yurtlarında kalanların sonraki yıllarda gösterdiği davranışlar, işyerinde diğer çalışanlardan, tanıyan kişilerden elde edilen bilgiler. Örgütün gazete, dergi aboneliği ve çocuğunu okullarına göndermeyi 17/25 Aralık’tan sonra sürdürmek.
Zor bir zamanda yaşıyoruz. Hepimizin dikkatli olması gerek. Hepimiz hata yapabiliriz. İçeriden bakanların ve dışarıdan bakanların bilgileri eksiktir. Gerçeği anlamak için tearüf etmemiz gerek. Bunun için de istişare ve şura gerekli.
Bakın, bir darbeyi savdık. Malum çevrelerin yeni hamlelerine karşı dikkatli olmak zorundayız. Birliğimizi korumamız gerekiyor. Söylentilere kanmamamız gerekiyor.
Acele etmeyelim, geç de kalmayalım. Öfke kontrolü şart. Ve tabi, hüsrana uğramamak için en başta sabır. İman edenler için amel-i salih ve sabır, sabır, sabır. Selam ve dua ile..
Tüm ÖYP lilere yurt dışından teklifler yağıyor………….YANİ Türkiye nin beyni yaban ellere gidiyor…………….